• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Mustafa YALINÇ

2 B. BİYOLOJİK EVRENDE GÜÇ

 GİRİŞ
 
 
   Biyolojik yaşamla ilgili bilgimiz, yeni yapılan keşiflerle sürekli değişmektedir.
 
   Eskiden, ışığın olmadığı yerlerde yaşamın olmayacağı düşünülürdü. Fakat güneş ışığının olmadığı denizin çok derin bölgelerinde de bu ortama uyum sağlamış canlıların bulunduğu öğrenildi.
 
   Çok sıcak ve asitli ortamların canlı yaşamı için uygun olmayacağı düşünülürdü. Volkanik bölgelerde, sülfürle beslenen canlı türleri tespit edildi.
 
   Bütün bu yeni keşifler Evrene bakışımızı ve evrendeki yaşama arayışımızı etkiledi.
 
   Evrende yaşamın çok bol ve çeşitli olacağı artık pek çok bilim adamı tarafından kabul gören bir görüştür.
 
   Biyolojik yaşam, içinde bulunduğu fiziki çevreye uyum sağlayacak şekilde kendini geliştirip, evrimleşiyor.
 
   Bu evrim sürecinde, çok kullanılan organlar gelişiyor. Kullanılmayan organlar ise zamanla yok oluyor. (Nesiller boyu süren evrim neticesinde)
 
   Bulunduğu fiziki çevredeki değişimlere ayak uydurabilen canlılar yaşamını sürdürüyor. Diğerleri ise yok olup gidiyor. Fiziki çevredeki değişim yavaş olursa canlıların büyük bölümü evrimleşerek yeni yaşam koşullarına ayak uydurabilir. Fakat çevresel koşullardaki değişim ani olursa pek çok canlı türü yaşamını sürdüremeyecektir.
 
   Her canlının kendi varlığını sürdürebilmesi için, bazı temel gereksinimleri vardır. Bunlar beslenme (Yeme, İçme) Oksijen (veya oksijen benzeri başka bir yakıt) Barınma, kendi varlığını güvene alma, üreme olarak özetleyebiliriz.
 
   Bu Temel gereksinimlerinden bir veya birkaçını temin etmekten mahrum kalan canlılar yaşamını sürdüremez ve soyları tükenir.
 
   Pek çok canlı türü başka canlılara bağımlı olarak yaşamını sürdürür. Bir türün yok olması ile beraber, pek çok türünde yaşamı sona erer veya sıkıntıya girer.
 
 
BİTKİSEL YAŞAMDA GÜÇ
  
   Bitkilerin yaşamını sürdürebilmesi için, güneş, su, hava, değişik mineral ve besinlere ihtiyacı vardır. Besin ve su ihtiyacını doğal ortamdaki bitkiler topraktan temin etmektedirler.
 
   Bitkilerin kendilerini diğer canlılardan ve doğa koşullarından koruyacak fazla bir mekanizmaları yoktur. Bu nedenle her türlü saldırıya açıktırlar.
 
   Bitkilerin çoğu üremek için, böceklere muhtaçtır. Onlar sayesinde polenler, bitkiler arasında nakledilir.
 
   Böcek yaşamındaki bozulma ve bazı böcek türlerinin yok olması, pek çok bitkinin de üreyemeyerek yok olmasına sebep olacaktır.
 
 
 HAYVAN YAŞAMINDA GÜÇ
 
    Tek hücreli hayvanlarda, çok hücrelilere kadar, bütün yaşam türlerinin varlığını sürdürebilmesi için, bazı temel gereksinimlere ihtiyacı vardır. Bunlar: Hava, su, besin, barınma, üreme ve Güvenliktir.
 
   Bu temel gereksinimlere en çok ulaşan canlı daha hızlı çoğalacaktır. Bu nedenle bütün canlılar için en önemli güç bu gereksinimlerini elde etme becerisidir.
 
   Bu amaçla canlılar değişik kabiliyet ve özellik geliştirerek bulundukları ortama uyum sağlayabilmişlerdir. Kimi canlılar hareket kabiliyetini geliştirmiştir. Bazı canlılarda rakiplerini etkisizleştirecek boynuz, pençe, güçlü bir diş ve çene gibi savunma araçları geliştirmişlerdir. Bazı canlılar da rakiplerine karşı değişik zehirler üretmektedirler. Bir kısmı ise bulunduğu ortama uyum sağlayacak deri rengini değiştirme becerisi kazanmıştır.
 
  Hayvanlar âleminde pek çok tür kendini daha iyi savunabilmek veya avlanabilmek için, büyük sürüler halinde yaşamaktadır. Toplu halde yaşamak onları diğer çanlılar karşısında daha güçlü kılmaktadır.
 
   Üreme esnasında erkeğin üreme organından yola çıkan milyonlarca spermden en güçlü olanı yolculuğunu tamamlayıp, dişinin yumurtasıyla birleşebilmektedir. Daha canlıların ilk oluşumunda bile güç olgusu en önemli faktördür.
 
   Mikro yaşama baktığımızda vücudumuza giren virüsler süratle kendi benzerini yaratarak çoğalmaktadır. Böylece bir organı işgal edip, onu işlevini bozmakta, tüm vücudu hastalandırmaktadır. Bu virüse karşı mücadele eden, vücudun savunma mekanizması muhtelif ilaçlarla güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu güç mücadelesinde virüs galip gelirse insanın ölümüyle sonuçlanmaktadır.
 
   Çanlıların sürekli olarak bütün organları yenilenmektedir. Bu yenilenme esnasında örneğin ciğerde milyonlarca ciğer hücresinin benzeri oluşurken, bir tane farklı bir hücre ortaya çıkabilir. (Genetik oluşum veya beslenme gibi çevresel koşullar nedeniyle) Bu farklı ve vücuda düşman hücre kendi benzerini yaratarak, diğer hücreleri de değiştirerek çoğalmaya başlar. Çoğunlukla da kanser diye adlandırdığımız, bu oluşum vücuda zarar verecek belirli bir büyüklüğe ulaştığında farkına varırız. Bu kanserli oluşum ile sağlıklı hücreler arasında kıyasıya bir savaş başlar. Tıp, bu savaşta vücudun savunma mekanizmasına yardımcı olacak ilaçlar üretmeye veya zararlı hücrelerin üremesini durduracak veya onları tamamen yok edecek usul ve yöntemler geliştirmeye çalışır. 
 
   Yaşam çok acımasızdır. Bütün canlılar (Tek hücrelilerden çok hücrelilere kadar hepsi) Hayatta kalmak ve yaşamını sürdürebilmek için tabiatla (Fiziki koşullarla), diğer çanlılarla ve kendi hemcinsleri ile sürekli bir mücadele içindedir. Bu mücadelede güçlü olan ayakta kalır ve onun soyu devam eder. Güçsüz olan ise yok olup gider.
 
  
 İNSAN YAŞAMINDA GÜÇ
 
   İnsanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özellikler şunlardır.
 
  • Kendi bilincinin ve varlığının farkındadır.
  • Düşünme, sorgulama öğrenme ve kendini geliştirme kabiliyeti vardır.
  • Alet yapma becerisine sahiptir.
  • Kendisini çevreleyen Fiziki ve Sosyal evrenin farkındadır. (Bu insanların değişik gelişmişlik düzeyine göre çok farklılık gösterir.)
 
        İnsanların gereksinimleri diğer canlılara göre daha çok farklılık ve çeşitlilik gösterir. Diğer canlılarda olan yeme, içme, barınma, üreme güvenlik gereksinimlerine ilave olarak insanların,  toplumda statü sahibi olma saygı görme gibi sosyal gereksinimleri vardır.
 
   Bireysel gücün unsurlarını şöyle sıralayabiliriz:
 
  • Bedensel özellikler.
  • Maddi güç.
  • Eğitim ve öğrenim durumu.
  • Sahip olunan statü (Rütbe, makam gibi)
  • Aile hayatı ve sosyal ilişkiler.
  • Ruhsal özellikler.
 
   Bunları sırasıyla inceleyelim:
 
     Bedensel özellikler:
 
   Herkes Anne ve Babasından aldığı bir genetik mirasla dünyaya gelir. Vücudumuzun yapısı, sağlamlığı, derimizin rengi, ileride ortaya çıkacak sağlık sorunları hepsi bu genetik mirasın sonucudur. Örneğin anneniz mide kanserinden erken yaşta ölmüşse sizde de aynı hastalığın çıkma olasılığı yüksektir.
 
   İnsanlar doğduktan sonra en uzun süre annesinin bakımına muhtaçtır. Özellikle çocukken yeterli beslenmeyen ve iyi bakım görmeyen insanların vücutları zayıf olur.
 
  Her yaşta iyi bir kas ve kemik yapısına sahip olmak vücudu her türlü dış etkenlere karşı güçlü kılar.
 
   Fazla kilo veya aşırı zayıflık, yaşam kalitesini düşürür. Vücudu her türlü hastalığa veya dış etkene karşı güçsüz kılar.
 
   Bedensel sakatlığı bulunanlar, temel ihtiyaçlarını bile sağlamakta zorlanırlar. Sağlıkla ilgili sorunu olanların sorununun boyutu ve süresine bağlı olarak, yaşamları kısıtlanır ve başkalarının ilgisine muhtaç hale gelirler.
 
    Maddi güç:
 
   Sahip olunan mal, mülk, araba veya nakit varlıkların çokluğu önemli bir güç unsurudur.
 
   Yeterli geliri, yani maddi gücü olmayan insanlar yeme içme barınma gibi temel ihtiyaçlarının bile karşılamakta zorluk çekerler. Bu insanlar her türlü sömürüye açıktır.
 
   Düzenli ve yeterli gelire sahip olmak ve harcamalarını ona göre yapmak insanı güçlü kılar.
 
  Gelirlerinden fazla tüketim yapan ve borçlanarak yaşamını sürdüren insanlar ileride muhakkak sıkıntıya düşerler.
 
    Eğitim ve öğrenim durumu:
 
   Bilgi her zaman önemli bir güç unsuru olması gerekir. İnsanlık tarihi boyunca farklı düşünceler ve bilgi her zaman takdir görmemiştir. Bazı dönemlerde dinin etkisi ile her türlü yenilikçi ve bilimsel düşünce dışlanıp cezalandırılmıştır.  
 
   İyi bir eğitim almak, beraberinde daha yüksek bir kazanç ve iyi bir yaşam getirmektedir. Fakat çağdaş eğitim için harcanan emek ve süre her geçen yıl daha da artmakta ve daha masraflı olmaktadır.
 
   Eğitim sadece mesleki bilgi değil, algılama farklılığı yaratırsa insanı daha güçlü hale getirir. Bu nedenle eğitimin amacı sadece daha iyi maddi imkânlara kavuşmak olmamalı, bireyde algılama ve kavrayış farklılığı da yaratmalıdır.
 
   Eğitim bize beceri, disiplinli çalışma alışkanlığı kazandırmalıdır.
 
   Sahip olunan statü:
 
   İnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Hep büyük topluluklar halinde yaşamıştır. Toplumda her gecen gün çok çeşitlenen bir görev dağılımı vardır. Böyle bir toplum yapısında bazı sahip olunan mevki veya makam insana saygınlık kazandırır.
 
   İş hayatındaki hiyerarşide sahip olunan pozisyon, çok önemlidir.
   Askerlik, doktorluk, öğretmenlik gibi bazı mesleklerin toplumda saygınlığı vardır.
 
   Bir siyasi partinin veya sivil toplum örgütünün önde gelen üyesi olmak bireye önemli bir güç sağlar.
 
   Basın, yayın organlarında yazar, senarist yönetmen gibi görevler yapmak toplumun önemli bir kesimi tarafından tanınmak önemli bir güç unsurudur.
 
   Kamuoyu tarafından bilinen ve yakinen takip edilen artistlik, ses sanatçılığı, futbol, basketbol oyunculuğu gibi mesleklerde elde edilecek başarı beraberinde maddi güce kolayca ulaşmayı sağlar.
 
  
Aile hayatı ve sosyal ilişkiler:
 
   Sevgiye dayalı, eşlerin birbirinin kişilik haklarına saygılı olduğu, her iki tarafın maddi ve manevi bütün gücüyle katkıda bulunduğu evlilik insana güç kazandırır. Sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesini sağlar.
 
   Aileler genelde çocuklarını kendilerine ait birer varlık gibi gördüklerinden, onların evliliklerine, yaşam biçimlerine karışma hakkını kendilerinde görüyorlar. Bu da huzursuzluğa neden olmaktadır.
 
   Aile ve sosyal ilişkilerini sadece kan bağı ile sınırlayan ve buna göre yürüten kişiler, gerek eşleri gerekse diğer şahıslarla sağlıklı ilişki kuramazlar bu da onları güçsüzleştirir.
 
    Sağlıklı bir dostluk ve arkadaşlık ancak benzer dünya görüşüne sahip olup, birbirlerine yakın ekonomik, sosyal ve kültürel düzeye sahip olan kişiler arasında oluşabilir.
 
   Bazı insanlar güç sahibi olabilmek için, inanç temelinde cemaatler, tarikatlar şeklinde örgütlenmektedir.
 
   Fazla maddi imkâna sahip bazı mevki sahibi kimseler daha fazla güç sahibi olmak için örgütlenmektedir. (Mason örgütleri, Rotary, Lions kulüpleri gibi.)
 
   Bazı insanlar da sırf daha güçlü olmak için büyük aileler, aşiretler şeklinde yaşamını sürdürüyor. Bu yaşam biçiminde içinde yaşadığı gurubun örf adet ve geleneği toplumun yasalarından daha önde gelir. Bireyin hak ve özgürlükleri son derece sınırlıdır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen insanlar gerek temel ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldıklarından, gerekse güvenlik gerekçesiyle bu yaşamı sürdürmektedir.
          
   Gerek aile içi, gerekse diğer insanlarla olan ilişkilerde temel rehber “insan hakları ve sorumlulukları” olmalıdır.
 
 
Ruhsal özellikler:
 
   Yaşam koşullarının zorluğu, içinde bulunulan toplumun öğretisi gibi nedenlerle pek çok insanın akıl sağlığı bozulmaktadır.
 
   Değişik kişilik bozuklukları yanında Narsistik kişilik bozukluğu ve Marksizm (kendini büyük görme ) çağımızın en önemli hastalıklarındandır. Güce ve güçlüye tapınma insanlarda yaygın bir davranış biçimi olduğundan, biraz maddi imkâna kavuşan veya mevki sahibi olan kimselerin çoğu büyüklük kompleksine kapılmaktan kendini alamaz. (Bu konu daha sonra ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.)
 
   Televizyonlar aracılığı ile düşünmeyen, sorgulamayan, sadece tüketen böylece robotlaşan ve köleleştirilen bir nesil yaratılmaktadır.
 
   İnsanlar sadece sahip olma dürtüsü ile yönlendirilmektedir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde de karşısındaki insana her bakımdan sahip olmaya çalışmaktadır.
 
   İnsanlar sevgi dâhil her türlü duygusal ihtiyacını televizyonlardan karşılamaktadır. Böylece gerçek dünyadan kopartılarak, sanal bir dünyada yaşatılmaktadır.
 
   Dürüst ve ahlak sahibi olmak her zaman önemlidir.
 
   İnsanın doğasındaki değişimler ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
 
  
Genel hususlar.
 
   Yukarıda sayılan güç unsurları insanların bulunduğu fiziki ve sosyal çevre, aldığı eğitim ve öğretim, bulunduğu yaş gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişim gösterir.
Örneğin genç yaşlarda kemik ve kas yapımız daha güçlü ve vücudumuz dinç olduğundan spora ve bedenen çalışmaya fazla önem vermezsek, ileride bunun sıkıntısını çekeriz çünkü yaşlılıkta bedeni özellikler daha ön plana çıkacaktır.
 
   İdeal olan bütün güç unsurlarına eşit olarak değer verip, hepsinde yeterli güce ulaşmaktır. Günlük hayatın koşuşturması içerisinde pek çok konu ihmal edilmektedir. Bazı insanlar çok para kazanma uğruna fazla çalışıp sağlığına dikkat etmeyip, daha orta yaşta sağlık sorunları yaşarlar ve kazandıkları parayla sağlıklarını geri kazanmaya çalışırlar. Zamanımızda egemen olan güç algısı diğer bölümlerde ayrıntılı olarak incelenecektir. 

Devam etmek için tıklayın..

Yorumlar - Yorum Yaz