1. ÖNSÖZ
Uzun insanlık tarihi boyunca dünyanın tamamına yayılan insanoğlu, birbirinden habersiz olarak, değişik örf, adet ve dini inanışlar geliştirmiştir. Çevresindeki diğer insanlara karşı tutum ve davranışlarını buna göre belirlemektedir.
Dünyanın doğusunda yer alan Japonya, Çin, Hindistan gibi ülkelerde Budizm inancının etkisi ile tüm insanlara ve canlılara daha saygılı hümanist bir dünya görüşü ortaya çıkmıştır. Batıda ise daha güç odaklı ve sömürüye dayalı bir yaşam kültürü oluşmuştur.
Uzun süre insanlar arasındaki din, dil, sosyal statü, ırk, gibi nedenlerden dolayı ayrımcılık olmuştur. Bu ayrımcılık beraberinde her türlü kötü muamele, işkence ve ölüm gibi sonuçları getirmiştir.
İnsan hakları konusunda yapılan uygulamalar, geliştirilen kavram ve prensipler insanlık tarihi kadar eskidir. Bu değişim ve gelişim sona ermemiştir. İnsanlık tarihi boyunca bazı dönemlerde, bazı bölgelerde, insanların hak ve özgürlüklerinin korunup kollandığı medeniyetler yaratılabilmiştir. Bu oluşumlar daha sonra dışarıdan yapılan müdahaleler ile yıkılmıştır. Bu konudaki gelişme ve uygulamaya yönelik mücadele hep sürecektir.
İnsan hakları ve sorumluluklarını bütün insanlığa mal edip uygulanmasını sağladığımız ölçüde medeniyetimiz gelişecek, bütün insanların, refah ve huzur içinde yaşamaları ve kendilerini geliştirmeleri sağlanacaktır.
İnsanlar ve insanların oluşturduğu topluluklar arasındaki sorunları çözmek için muhtelif dinler ortaya cıkmış ve bulunduğu zamana ve topluma göre devrim niteliğinde olan bu dinler, öğretileri ile sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamı yeniden düzenlemiştir. Bütün dinler temelinde, insan doğasını doğru yönde geliştirmeye çalışmıştır. Yani, dürüst, ahlaklı, tüm insanlara ve insanlığa sevgi ve saygı ile bağlı, ayrımcılığı düşünmeyen insanlar oluşturmayı hedef almıştır. Fakat zaman içerisinde iyi niyetli bu dini mesajlar kötü niyetli insanlar tarafından çarpıtılıp, değiştirilerek, toplumları geri bırakıp, köleleştirerek, onları yönetmenin aracı haline getirilmiştir.
Artık artan teknoloji ile dünya büyük bir yer olmaktan çıkmıştır. Tüm dünya ve insanlık birbirine uyumlu hale gelmektedir. Bu uyum öncelikle ekonomik alanda süratle gerçekleşmektedir. Aynı şekilde iletişim ve haberleşmede devrim niteliğinde değişimler yaşanmaktadır.
İnsanlar, yaşamda değişik, guruplar, kümeler oluşturuyorlar. Kendilerinin üyesi oldukları gurubun kurallarına göre yaşamaya onlara uyum sağlamaya çalışıyor. Kendi gurubunun durumu iyi olursa kendisinin de yaşamının iyi olacağını düşünüyor. Bu gurupların en başta geleni ailedir. Diğerleri tutulan bir futbol, basketbol gibi bir spor takımı, beğenilen bir siyasi parti, vs. dir. Diğer önemli bir insan gurubu da devletin temel unsurlarından olan Millet olmaktır.
İnsanlar kendi gurubunda ortaya çıkan olumsuz davranışları objektif olarak değerlendiremiyor. Değişik savunma mekanizmaları ile bunları kabulleniyor. Bu davranış biçimi nedeniyle gelişmiş ülkelerde yaşayan pek çok insan, dünyanın diğer ülkelerindeki olumsuzluklara duyarsız kalıyor. Aynı şekilde bu ülkelerin yöneticileri kendi halkının refahı için başka ülkelerde her türlü insanlık ihlaline göz yumuyor.
Batılı devletlerin bazı siyasal yöneticileri tarafından doymak bilmeyen çok uluslu şirketlerin diğer ülkelerdeki çıkarları için, bu ülkelerdeki her türlü insan haklarına aykırı uygulamaya göz yumuluyor. Bu konuda maalesef insanlar yeterli duyarlılığı gösteremiyor. Örneğin dünyadaki gıda üretiminin önemli bölümü 12 tane kadar çok uluslu şirketin kontrolünde çok para kazanma amacıyla yapılan fiyat spekülasyonlar nedeni ile pek çok ülkede açlık, kötü beslenme ve buna bağlı sağlık sorunları yaşanmaktadır. Bütün bu şirketlerin faaliyetlerinde insanlığa karşı suç işlenmektedir.
Kırsal kesimde yaşayan ve daha az eğitimli olan bazı insanlar çok sayıda çocuk sahibi oluyor. Çocuklarını kendine ait köleler gibi görüyor. Onların karnını zar zor doyuruyor. Çocukları yeterli ve düzgün beslenemiyor, eğitim ve öğrenim alamıyor kendisinin sonsuz sayıda çocuk yapma hakkı varmış gibi davranıyor. Dünyaya getirdiği çocuklarına karşı herhangi bir sorumluluk hissetmiyor. Bu davranışa mani olacak herhangi bir etkin yasal düzenleme yok.
Özetle bireylerin insan hakları yanında, sorumluluklarının da birlikte düzenlenmesi, gerekir. Aynı şekilde devlet şirket, her türlü kurum ve kuruluşlarında sadece kendi ülkelerinde değil tüm dünyada uyması gereken insan hakları, tüm insanlığa karşı uymaları gereken sorumlulukları da kapsamalıdır.
Bu kitap iki amaçla yazılmıştır;
Birincisi İnsanca, insan onuruna yaraşır yaşam sürmek isteyen herkes hangi haklara sahip olduğunu çok iyi bilmelidir. İnsanları bilgilendirmek için mevcut uygulama hakkında özet bilgi verilmeye çalışılmıştır.
İkinci amacı ise uygulamadan doğan sorunlar ve eksiklikler ele alınarak, mevcut İnsan haklarının haklar yanında, insanlara ve insanlığa karşı sorumlulukları da kapsayacak şekilde bazı ilave ve değişikliklerle yeniden düzenlenmesi konusunda görüş ve önerileri okuyucuların takdirine sunmaktır.
Bu kitapta yer alan “insan hakları ve sorumlulukları” ile ilgili görüşler, sabit değildir. Sizlerden gelecek olan teklif ve değerlendirmeler ışığında sürekli yenilenecektir
Yorumlar -
Yorum Yaz