• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Mustafa YALINÇ

1. GİRİŞ

   
   Doğduğumuz Andan itibaren bizi çeviren fiziki ve sosyal bir çevrede varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

      Bulunduğumuz çağda en büyük gücün para olduğunun öğretildiği bir medeniyette yaşıyoruz. Çok paraya ulaşınca her şeyi elde edebileceğimizi zannediyoruz.

    Bireyi güçlü kılan tek şey paramıdır?   Çok paramız olunca bütün sorunlarımızı hallolacak mı? Çok paraya ulaşma ve aşırı tüketim hırsıyla köleleştirilen insanlık medeniyeti nereye doğru gidiyor.

    Yüzyıllardır uyguladığımız “güç odaklı yaşam kültürünü”  artık sorgulayıp, daha uygar bir yaşam kültürü yaratmak mümkün mü?

   Ulus devletlerin niteliği ve görevleri değişti mi?

   Çağımızdaki en büyük emperyal güç merkezi olan A.B.D. gerçekten zannedildiği gibi güçlümü?

    Devletlerin gücü nasıl ölçülür?

   Bütün bu soruların cevapları bu kitap içerisinde incelenmeye çalışılacaktır.
 
    Bütün canlılar içinde bulunduğu fiziki ve sosyal evrene uyum sağlayacak şekilde evrimleşmektedir. Bu değişime ayak uyduramayan canlılar yok olmaktadır.

    İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik kendi varlığının farkında olması, kendisini çevreleyen fiziki evreni rasyonel bir şekilde anlaması değişik aletler yaparak fiziki evreni değiştirebilmesidir.

    Uzun insanlık tarihi boyunca insanoğlu hırçın doğa koşullarında yaşamını sürdürebilmek için, “güç odaklı yaşam kültürü” benimsemiş ve uygulamıştır.

      Sosyal bir canlı olan insanlar ilk çağlardan itibaren, topluluklar halinde yaşamaya başlamıştır. İnsanların toplu halde yaşamasının en önemli sebepleri başlangıçta, temel gereksinimlerini yardımlaşarak daha kolay sağlamak ve güvenlik olmuştur. Önceleri büyük aile ve kabileler şeklinde olan bu yaşam biçimi daha sonraları insan nüfusunun ve gereksinimlerin artması ile büyük insan topluluklarına dönüşmüştür.

    Tarih kitaplarında ayrıntıları ile anlatılan değişik devletler oluşmuş, zaman içerisinde yok olmuş veya değişmiştir. Devletin tanımı, görevleri, oluşumu, nitelikleri, özellikleri zaman içerisinde hep değişime uğramıştır ve halen değişmektedir. İnsanlık tarihi, sürekli olarak değişik devlet ve devlet guruplarının birbiriyle mücadelesi ve kanlı savaşlarla geçmiştir ve hala aynı mücadele devam etmektedir.

     Tüm dünyaya yayılan büyük bir medeniyet yarattık. Artan insan nüfusu, doğal kaynakların hızla tükenmesi, iklim değişikliği gibi doğal afetlerin artmasına benzer nedenlerden dolayı artık sorunlarda küresel boyutta olmaktadır.

    Yarattığımız teknoloji ile tüm evrenin derinliklerini gözlemleyebilmekteyiz. Bu sayede, milyarlarca ışık yılı uzakta olan galaksiler hakkında bilgi sahibi olmaktayız.

    Atom altı dünyayı keşfedip, burada olup bitenler hakkında bilgi sahibi olup, deneyler yapmaktayız.

    Atomun enerjisini kontrol edip, nükleer santraller yaptık. Yakında yıldızların gücünü yeryüzünde yaratıp termonükleer santraller yapacağız.

    Bütün bu süratli gelişmenin bedeli olarak, dünyanın fosil yakıtlar başta olmak üzere bütün kaynaklarını süratle tüketiyoruz. Doğayı kirletip iklim değişikliklerine sebep olacak şekilde tahribat yapıyoruz.
   Yarattığımız medeniyet tüm dünyayı kapladı. Fakat insanların bir bölümü yeterli su besin gibi temel ihtiyaç maddelerine bile ulaşamadan çok ilkel koşullarda yaşarken, diğer bir kesim ise dünyanın kaynaklarını hoyratça tüketiyor.

   İnsanlık tarihi boyunca insanların fiziki özellikleri yanında, zekâsı, düşünce ve kavrayışı sürekli olarak gelişmiştir. Yani farkında lığı her gecen gün artmaktadır. Bu değişim ve ilerleme bütün insanlarda aynı oranda olamamaktadır. İnsanların büyük bölümü halen çok ilkel koşullarda yaşamakta, yeterli eğitim alamamakta mensubu olduğu topluluğun örf, adet ve dini öğretisi ile yaşamını sürdürmektedir.

    İnsanlar arasındaki bu farklılaşma son yıllarda iyice artmıştır. Teknolojideki gelişmelere paralel olarak, insanların bilgiye ulaşması süratlenmiştir. Görsel medyanın özellikle çok gelişmesi nedeniyle sanal bir gerçeklik yaratılarak insanlar köleleştirilip, kontrol edilebilmektedir. İnsanın doğasında olan değişim bazı yönleri ile olumlu olurken bazı yönleri ile son derece olumsuz olmaktadır. Bu değişim bu kitapta ayrıntılı olarak ele alınmaya çalışılacaktır.

   Bizim ülkemiz “TÜRKİYE” dünya atlasının tam ortasında yer almaktadır. Bu nedenle dünyada oluşan, üç büyük medeniyetin kesim noktasındadır ve bu üç medeniyetten de etkilenmiştir.

    Özellikle son 50- 60 yıldır ABD’nin öncülüğünü yaptığı benim “güç odaklı medeniyet” diye nitelendirdiğim batı yaşam tarzı ekonomik, sosyal ve siyasal tüm yaşantımızı etkilemektedir.

   Tüm dünyada oluşturulan “yeni, dünya düzeninde” en büyük güç paradır. Parasal gücü elinde bulunduran insanlar bu gücü kullanarak, bütün dünyayı kaplayan büyük bir imparatorluk kurmaktadır. Bu oluşturulan düzenin nasıl olduğu ulus devletlerin nasıl yok edildiği, bu kitapta ele alınmaya çalışılacaktır.
  
   Ülkemde etkin olan bir diğer medeniyet “İslam medeniyeti” adı altında Arap örf ve adetlerini yaşamın her alanında uygulamaya çalışan, görüştür. Özellikle fakir ve az eğitimli insanlar arasında yaygın bir şekilde kabul görmektedir.

    Anadolu çok eski çağlardan beri pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Türkiye’nin büyük nüfusunu oluşturan Türkler Orta Asya’dan göç etmişlerdir. Buradan göç ederken Şamanizm ve Budizm öğretisini de beraberlerinde getirmişlerdir. İslamiyet’in kabulü ile birlikte bu topraklarda “Anadolu İslam inancı” diye adlandırabileceğimiz İnsana ve doğaya saygılı tasavvuf inancı ve kültürü ortaya çıkmıştır.

    Tarih boyunca bu üç kültür tüm toplumumuzu değişik oranlarda etkilemiştir. Atalarımız üç kıtaya yayılan büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Bu geniş Coğrafya da temas ettikleri diğer kültürlerden pek çok unsuru almışlardır. Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu çöküp de herkes şu anki topraklara çekildiğinde oluşturdukları yeni kültürleri de beraberinde getirmişlerdir. Örneğin her yörenin değişik köfte çeşidi vardır. Güneydeki illerimizin mutfağı Arap kültüründen etkilenmiştir. Trakya da yaşayanların yaşam biçimleri Avrupa kültürüne daha yakındır.

    Bu kitapta giriş kısmı hariç 5 bölümden oluşmaktadır. Her bölümde ele alınan konular özetle şöyledir

 İkinci bölüm: Tüm evreni var eden ve biyolojik yaşama şekil veren güç olgusu doğrultusunda oluşturduğumuz “güç odaklı medeniyet” incelenmektedir.

Üçüncü bölüm: Güç odaklı medeniyete alternatif olarak oluşturulması düşünülen “İnsan odaklı medeniyet” ele alınmaktadır.

 Dördüncü bölüm: Bu bölümde “Güç odaklı yaşam kültürü” ile “insan odaklı yaşam kültürü” arasındaki farklar irdelenmektedir.

 Beşinci bölüm: Bu bölümde oluşturulması düşünülen “insan odaklı yaşam kültürüne” ulaşmak için yapılması gerekenlerle ilgili öneriler yer almaktadır.

    Özetle bu kitapta Çevremizi saran sosyal evrene farklı bir bakış acısıyla bakarak daha iyi anlayabilmemiz için yol göstermeye çalışılmaktadır. Aynı zamanda tüm dünyayı saran insanlık medeniyetinin nasıl daha iyi olabileceği ile ilgili çözüm önerileri sunmaktadır.

    Kitabın her bir bölümü ayrı olarak değişik makaleler şeklinde düzenlenmiştir. Bu nedenle önemli olan bazı hususlar muhtelif bölümlerde tekrar edilmektedir.

   Siz değerli okuyuculardan gelen öneri ve katkılarla bu kitap sürekli olarak güncellenecektir. Özellikle “insan odaklı yaşam kültürü” oluşturabilmek için burada sadece bazı görüşler dile getirilmiştir. Böyle bir hareket ancak çok sayıda konusunda uzman bilim adamının katkıları ile başarılı olabilir. (Bir arabayı yapmak için bile pek çok mühendis çalışmaktadır.)

   Burada sizlerin beğenisine ve takdirine sunulan konularda özellikle uzmanlığa ve tecrübeye sahip olduğunuz hususlarda fikir ve görüşlerinizi bildirerek katkıda bulunursanız memnun olurum.

   Çocuklarımız için daha iyi bir medeniyet yaratma dileği ile bu kitabı okuyup düşünen ve sorgulayan herkese saygılarımı sunarım.
 

Yorumlar - Yorum Yaz