3. İNSAN ODAKLI YAŞAM KÜLTÜRÜ
GİRİŞ
Bu bölümde insanlığın varoluşundan itibaren süregelen güç odaklı yaşam biçiminin bizi ulaştırdığı “ yeni, dünya düzenine” alternatif daha iyi, bir yaşam modeli ortaya koyup daha mutlu ve iyi bir yaşam sürebilir miyiz sorusunun cevabı ele alınmaya çalışılacaktır.
İlk önce bir önceki bölümde ele alınan içinde bulunduğumuz benim “yeni, dünya düzeni” diye adlandırdığım yeni toplumsal düzeni kısaca gözden geçirmekte fayda var. (Okuyuculardan söylemek istediklerimin iyi anlaşılması için önemli gördüğüm bazı hususları sürekli tekrar ettiğim için özür dilerim)
1. Materyalist felsefeye dayanan sosyalist ve komünist ekonomik, siyasal devlet yapıları insanlığa umulan iyi yaşam imkânını sağlayamadı ve birer, birer yok oldu.
2. Genelde varoluşçu felsefeye dayanan kapitalizm de insanlara sevgi, huzur, anlayış dolu bir dünya yaratamadı. İnsanları içi boşaltılmış robotlara çevirdi. Sistemin belli başlı zaaf ve yanlışlıklarını şöyle özetleyebiliriz.
- Güç odaklı bir medeniyet yarattı. Herkes güç sahibi olmaya çalışıyor. Güç sahibi olmakta çok miktarda para veya mevki sahibi olmaktan geçiyor. Bu yolda her şey mubah sayılmaya başlandı.
- İnsanlar sahip oldukları gücü başkalarını kendine bağlamak için araç olarak kullanmaya başladı (Buna kendi çocukları, eşleri de dâhil)
- İnsanlar arasındaki gerçek sevgi kayboldu, sevginin yerini tüketim isteği yani bir takım oyuncaklar aldı. (kıyafet araba, telefon gibi )
- İnsanlar arasındaki sosyal adaletsizlikler arttı, bazı ülkelerde insanlar susuzluk ve açlıktan ölürken, bazı ülkelerde ise insanlar ürettiklerinin ve ihtiyaçlarının çok fazlasını tüketiyor.
- Aşırı ve kontrolsüz tüketim yüzünden dünyanın kaynakları tükeniyor ve çevre kirliliği artıyor.
- Öyle bir bozuk yapılanma oldu ki tüketim azalırsa dünya ekonomisi krize giriyor.
- Yıllar önce belirlenen insan hakları bu günkü ihtiyaçlara cevap vermiyor. İnanç ve düşünce özgürlüğü adı altında kölelik halen uygulanıyor. Kendi ülkelerinde bireysel hak ve özgürlüklere önem veren batılı devletler. Diğer ülkelerde olan bitenle yeterince ilgilenmiyor.
— İnanç özgürlüğü altında pek çok ülkede çocuk ve kadınlara köle muamelesi yapılıyor.
— Fakir insanlar, toplumda güç sahibi olmak için çok çocuk yapıyor. Onlara köle gibi muamele yapıyor. Onlar temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Yeterli eğitimi almayan, sürekli olarak örf, adet ve din baskısı ile aileye bağlı tutulan bu çocuklar her türlü sömürü ve yönlendirmeye açık. (Çocukların haklarının yeniden düzenlenmesi, bu tür uygulamaların önüne geçilmesi gerekiyor.)
- Kapitalizm kendi varlığını sürdürebilmek için dinleri de yozlaştırıp, insanları uyutmak için afyon gibi kullandı
- Eğitim sistemi ile insanları sadece kendine hizmet edecek robotlar olarak yetiştirdi.
- Siyasal dini akımlar sosyalizmin yerini aldı, kapitalizme alternatif olarak ezilen insan toplulukları tarafından benimsenmeye başlandı ve her geçen gün güçleniyor.
3. Dünyadaki servetin büyük bölümünün kontrolü, yaşlı bir azınlığın eline geçti. Bu azınlık, küreselleşme diyerek, paranın tüm dünyada serbestçe dolaşmasını sağladılar, kendileri rahatça örgütlenerek ve her ülkedeki kendi yandaşlarını da rahatça örgütleyerek, tüm dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda sömürmeye ve yeniden şekillendirmeye başladılar.
4. Bilim ve teknoloji ile dünyanın tüm kaynakları bu mutlu azınlığın hizmetinde. Teknoloji yakında suni kalp, böbrek gibi hayati organları yapabilecek seviyeye gelecek. Böylece yaşlı olan ve tüm insanlığı kontrol eden bu insanlar daha çok uzun süreler yaşayacaklar.
4. Bu “yeni, dünya düzeninde”, insanlar. Ailelerinden kopartıldı, arkadaşlık ve dostluk yok edildi, böylece güçsüzleştirilen ve yalnızlaştırılan insanın rahatça robotlaştırılıp kontrol edilmesi mümkün hale geldi.
5. Bu emperyalist sistem İnsanları kontrol etmek ve kendi çıkarı doğrultusunda programlamak için, teknolojinin imkânlarını çok iyi kullanıyor. Sürekli olarak, yanlış bilgilerle yönlendirilen insana nasıl düşünmesi gerektiği, nasıl davranması gerektiği gizlice ve sinsice öğretiliyor. Televizyon, radyo, gazete gibi iletişim araçları bu amaçla yaygın bir şekilde kullanılıyor.
6. İnsan anne karnında hayat bulduğu andan itibaren sürekli olarak, eğitiliyor. Varlığını sürdürebilmek için, içinde bulunduğu fiziki ve sosyal çevreyi öğrenmeye ve ona uyum sağlamaya çalışıyor.
İnsanın sosyal yaşamının evrelerini 4 e ayırabiliriz.
- Okul öncesi dönem: Aile ve yakın çevredeki akrabalar tarafından çocuk eğitilir. Neyi yapıp yapmayacağını, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, ailenin koyduğu kurallarla öğrenir. Yalanın ne olduğunu bilmeyen çocuk, kandırılmaya bu dönemde daha açıktır.
- Okul dönemi: Artık aileden çok devletin kurduğu eğitim sistemi ile sosyal medyanın (televizyon, internet, sinema) eğitimdeki rolü artmıştır. Bireyselliğin ön plana çıkartıldığı bu dönemde insanlar, emperyalist düzende yer alacak, bir dişli gibi yetiştirilmektedir. Doğadan ve kendi varlığından kopartılan insan, robotlaştırılmaktadır.
- Çalışma hayatı: İş hayatının kurallarını emperyalist inanç sistemi belirlemektedir. Emperyalist düzen kendisine iyi hizmet edenleri, güzel araba, ev gibi bir takım oyuncaklarla mükâfatlandırmaktadır. Oluşturulan toplumsal piramidin en üstünde mutlu bir azınlık yer almaktadır. Herkes bu piramitte yükselebilmek için gayret sarf etmektedir.
- Emeklilik dönemi: Aktif çalışma hayatını bitiren insanlar, sistemin kendilerine sunduğu, televizyon, bilgisayar, gibi oyuncaklarla kendilerini oyalamaktadır. Sosyal piramidin üstlerinde yer alanlar ise, sahip oldukları gücü, kullanarak insanları kontrol etmeyi ölünceye kadar sürdürmektedir.
7. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, düşünme, alet kullanma, geleceği hayal edebilme öğrenme ve kendini geliştirme becerisidir. Öğrenme anne karnında başlayıp, ölünceye kadar devam eden bir süreçtir.
Yaşadığı hayat insanları değişik farkındalık düzeylerine ulaştırır. Bunları 4 guruba ayırabiliriz.
Yaşamın amacı farkındalık düzeyini arttırmak ve 4ncü kademe farkındalık düzeyine ulaşmak olması gerekirken bu amaçtan uzaklaşan insanların büyük çoğunluğu 2nci kademe farkındalık düzeyini geçemiyor.
8. Her ne kadar okullarda verilen eğitimin eksik ve yanlışları varsa da buralarda ki eğitimin insanların farkındalığını arttırma da olumlu katkısı olduğu muhakkaktır.
Yükseköğrenim gören ve kitap okuyup, sorgulayan insan sayısı arttıkça farkındalık düzeyi yükselecektir.
Türkiye deki eğitim durumu aşağıdadır.
Üniversite ve üstü eğitim gören
( 6 yaş üstü toplam nüfusun) = % 7,21
Lise mezunu = % 15,9
Ortaokul mezunu = % 15
İlkokul mezunu ve cahil = % 62,79
Yukarıdaki çizelgeden de görüleceği gibi ilkokul mezunu ve cahil insanların nüfusunun % 62,79 unu oluşturduğu bir toplum, her türlü sömürüye acıktır.
9. Yakın gelecekte yaşadığımız fiziki evrende, insan yaşamını zorlaştıracak, pek çok değişiklik olacağını artık herkes biliyor.
- İklim değişiklikleri süratlenecek. Sel baskınları ve aşırı sıcak iklimler kapıda.
- Atmosferi süratle kirletiyoruz, ozon tabakasındaki delinme artıyor.
- Doğal kaynaklar yetersiz kalmaya başlayacak.
- Enerji kaynakları özellikle petrol ve doğalgaz 40–50 sene sonra bitecek.
10. Dünyanın tamamını kontrolü altına almaya çalışan “yeni, dünya düzeni” insanlara dayattığı, sosyal siyasal, ekonomik düzenin değişmesi mümkün olmayan bir fiziki gerçeklik gibi algılanmasını sağlamaktadır. (Dünyanın güneşin etrafındaki dönmesi gibi)
11. Dünyanın değişen ve zorlaşan, fiziki ve sosyal koşullarına karşı direnip, ayakta kalmanın tek yolu çok iyi ve sıkı bir şekilde örgütlenmektir.
Yurt dışındaki emperyalist güç odaklarına hizmet edip, dünyada oluşan sosyal piramidin üstlerinde yer almaya çalışanlar değişik dernek ve kulüpler halinde örgütlenmişler. (Arkadaşlık dostluk ve sevgi isimli bölümde bu konu ayrıntılı olarak ele alınmıştır.)
12. Yeterli eğitim alamayan, Yeme içme barınma gibi temel gereksinimlerini bile karşılamakta zorlanan insanların büyük çoğunluğu, her türlü sömürü ve istismara açıktır. Bazıları varlıklarını sürdürebilmek için, dini duygularını sömürerek “yeni, dünya düzenine” hizmet eden, tarikat ve cemaatlere katılmakta böylece kendi varlığını sürdürebilmektedir.
13. Toplumun bel kemiği olan ve “yeni, dünya düzeninde” oluşturulan sosyal piramidin 3ncü katmanını oluşturan, eğitimli ve 2nci 3ncü kademe farkındalık düzeyinde olan doktor, öğretmen, subay, astsubay, avukat, hâkim, bankacı, şirket yöneticisi gibi, kişiler (Beyaz yakalılar) şaşkınlık içerisinde tek başlarına mücadele ederek varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Her zaman alışık oldukları fiziki ve sosyal çevrenin süratle değiştiğini çaresizlik içerisinde görüyorlar. Kendi gelecekleri ve çocuklarının gelecekleri hakkında endişeleri ve korkuları her gecen gün biraz daha artıyor.
14. Emperyalist bir düzenin etkisi altında olan insanlık medeniyetini, çok zorlu günler bekliyor. Ancak çok iyi örgütlenmiş ve birbirine sıkı bağlarla bağlı olan insan topluluklarının varlıklarını sürdürecekleri bir döneme giriyoruz.
15. İnsanın tanımının yeniden düzgünce yapılması, sadece biyolojik bir varlık olarak görülmeyip, Ruhsal ve bedensel bütün yönleriyle düşünülmesi gerekir.
İnsan hakları kavramının insanlara ve insanlığa karşı görevleri de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesinde fayda var. İnsan hakları diğer insanlara karşı sorumlulukları da kapsamalıdır. Örneğin bir insanın çocuk yapma hakkı, sonsuz sayıda çocuk yapma hakkı olarak düşünülmeyip dünyaya getirdiği bütün çocuklarının, beslenme, barınma eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlarının tamamını iyi bir şekilde sağlayabileceği sayı ile sınırlanmalıdır.
Dünyanın kaynakları sınırlıdır. Bu nedenle zengin insanların sonsuz olan tüketim hakkına sınırlama getirilmesi gerekir.
İnanç özgürlüğü altında hiç kimsenin, sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın kurallarını ve işleyişini sabit değişmez tanrı buyruğu olarak gösterilen birtakım kurallara bağlamaya hakkı olmamalıdır. Akılcılık ve bilim her alanda rehber olmalıdır. Dini inanç, bilimin şu an için çözüm üretemediği konularda insanların düşünmesini sağlamalıdır. Ahlaklı bireyler olma konusunda ve diğer insanlara saygılı olmada toplumlara rehberlik etmelidir.
Bu konudaki daha ayrıntılı görüş ve önerileri “insan odaklı yaşam kültüründe insan hakları ve sorumlulukları” isimli bölümde bulabilirsiniz
16. Demokrasi bilinci ve anlayışı aile dâhil bütün kurum ve kuruluşlarda tam olarak uygulanmalıdır. Emperyalist sistemde bir kuruluşu, partinin yönetimini, sendika başkanlığını (daha pek çok organizasyonu sayabiliriz) ülke yönetimini ele geçiren kişi veya guruplar, sahip oldukları gücü, sürekli olarak başta kalmak, kendilerine ve yandaşlarına menfaat temin etmek, kendilerine muhalif olanları susturmak için kullanabiliyor.
Bunun önüne geçecek şekilde demokrasinin tarifinin ve uygulanışının yeniden ele alınması ve yaşamın her alanında uygulanması gerekmektedir.
17. “yeni, dünya düzeninde” oluşturulan siber devlet yapısında ulus, millet kavaramı yoktur. Coğrafya yani sahip olunan toprak dünyanın her yerindeki çok uluslu şirketler tarafından sahip olunan ve kontrol edilen yer altı ve yer üstü kaynaklardır.
İNSAN ODAKLI YAŞAM DİZGESİNDE DİNİ İNANÇ
İnanç gri bir bölgedir. Yani kesin ve değişmez değildir. İnsanlar muhtelif konularda inanç yani fikir sahibi olurlar fakat zaman içinde o konudaki bilgileri arttıkça inandıkları şeyde değişir.
Dini inançta bu şekildedir. Bütün dinlerin amacı insanları doğru, dürüst ve ahlaklı olmasını sağlamaktır. Bu amaçla dinin mensupları tarafından uygulanan muhtelif ibadet şekilleri vardır.
İnsanları, yaptıkları ibadet, kılık kıyafet veya başka bir şeyle değerlendirmek yerine diğer insanlara ve canlı cansız tüm varlıklara karşı takındığı tutumla değerlendirmek esas olmalıdır.
İnsanların sadece polisiye tedbirler ve ceza alacağı endişesi ile doğru ve dürüst davranması uygun bir şey değildir. Onları ahlaklı ve dürüst olamaya yönelten, diğer insanlara ve tüm canlıların haklarına saygılı olmasını sağlayan bir içsel denetim mekanizmasına gerek vardır.
Anadolu da oluşan İslam inancı tasavvuf düşüncesine dayanır. Bunu en iyi açıklayan aşağıdaki metin İsmet Zeki Eyüboğlu’nun 1990 basımlı “Bütün yönleri ile Bektaşilik” kitabından alınmıştır.
Tasavvuf inancına göre Tanrı ile evren, dolayısıyla insan ayrı değil “bir”dir. Evren tanrının bir görünüş alanıdır. Evren, onu dolduran varlıklar ancak Tanrının “görünüşü” olarak vardır. Öyleyse var olmak Tanrının “görünüşü” dür. Tanrı kendi özüne olan sevgisinden eğiliminden dolayı “görünür” duruma gelmiş. Evren ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı “yaratılış” olayı bir “görünüş”tür. Tanrının görünüşü. Tanrı en güzeldir, en iyidir, en olgundur, en yücedir. Güzellik de Tanrının görünüşünden başka bir nitelik değildir.
İnsan ile tanrı arasında bir öz birliği vardır. İnsan taşıdığı ruh dolayısıyla tanrısal bir varlıktır. İnsan gövde ile ruhtan oluşan bir bütündür. Gövde gelip geçicidir, ruh ölümsüzdür. Gövdeyi kuran öğeler dağılır, çözülür, ruh ise gövdeden ayrılınca geldiği kaynağa, tanrısal öze döner. Gövde ruh için bir kafes bir zindandır. Ruh ondan kurtulmak ister, geldiği tanrısal kaynağa dönmenin özlemini çeker. İnsanın düşünmesini, konuşmasını sağlayan, ona öteki varlıklar arasında üstün bir yer, değer kazandıran ruhtur. Ruh duyuların, geçici isteklerin, tutkuların baskısı altında bulundukça kötülüğe yönelir, özüne aykırı, kaynağına karşıt bir durum alır. Ruhun yükselmesi, olgunlaşması için iyiye, güzele, tanrısal olana eğilim duyması yönelmesi gerekir. Ruh gövdede bulunduğu sürece, tanrısal kaynağa yaraşır davranışlar yaparsa yücelir, bunun karşıtını yaparsa alçalır, suca itilir.
İnsan ancak ruhuyla insan olduğundan, bütün eylemlerinde, davranışlarında ona yaraşır bir amaç gözetmelidir. Bütün geçici isteklerden, aşırı tutkulardan kaçınmalı, eksikliklerden arınmalıdır.
Bu tasavvuf düşüncesi ve inancı yani doğa, tüm evren ve canlılarla uyum içerisinde yaşamı sürdürmek başta BUDİZM olmak üzere hemen, hemen bütün doğu inançlarının temelini oluşturur.
Bu inanç a göre ölüm sadece beden içindir. Ruh ölümsüzdür. Bu dünyaya deneyim kazanmak için gelmiştir.
En üst mertebe yani farkındalık düzeyi olan 4ncü aşama: Kendi bedensel ve ruhsal varlığı ile tüm evrenin farkında olma ve evrenle bütünleşme halidir. Bu aşamaya gelenler muhtelif inançlarda değişik şekillerde adlandırılır. İslam inancında ermiş, evliya gibi sıfatlar alırken doğu inançlarında Nirvana’ya ulaşma diye nitelendirilirler. Hıristiyanlık inancında ise Aziz olarak isimlendirilirler.
Yapılan bütün ibadetlerin amacı insanları dünyevi hırslardan arındırmaktır. Fakat bunların eski gelenek ve göreneklerin uygulanışı olan mevcut şeklinden çıkartılmasında fayda var. Mevcut hali ile insanların tekâmülünü sağlamıyor.
İNSAN DOĞASI VE YAŞAM AMAÇI
Oluşturulan “yeni, dünya düzeninin” insan doğası ve davranışlarına olan olumsuz etkilerini daha önceki bölümlerde ele almaya çalışmıştık. Bu düzende insanlara sürekli olarak daha fazla güç elde etmek yaşam amacı olarak benimsetilmektedir. En önemli gücünde fazla para elde etmek olduğunu öğrenen insanoğlu dinsel, etnik bağlarından kopartılmaktadır. Böylece aşırı derecede bireyselleşerek yalnızlaşmaktadır. Bu yalnızlığının ve çaresizliğinin farkında olan insanoğlu bu duygusunu bastırmak için, sürekli alışveriş yapmakta, seyahat etmekte, aşırı alkol ve sigara tüketerek zihnini oyalamaya çalışmaktadır.
Dünyaya geldiği anadan itibaren bütün çocuklar içinde bulundukları fiziki evren ile kendilerini saran sosyal evreni öğrenmeye çalışırlar. Çocukları herkes sever bunun nedeni çocukların koşulsuz olarak herkese sevgi ile yaklaşmaları, içlerindeki merak ile her şeyi öğrenme gayretleridir. Zaman içerisinde bu olgu çevrenin öğretisi ile değiştirilir, düşünme ve sorgulama becerisi elinden alınır.
Bütün çanlıların temel yaşam amacı hayatta kalıp yaşamını sürdürmektir. Yüzme bilmeden suya girmiş ve boğulmamak için çırpınan bir insanın oradan kurtulmaktan başka bir düşüncesi yoktur. Yardımına gelen çocuğunun bile yaşamını önemsemeden çan havli ile boynuna sarılıp onu dibe bastırıp kendisi nefes alamaya çalışır. Benzer şekilde yaşamını sürdürmesi için gerekli olan temiz hava, su, yiyecek, barınma gibi temel ihtiyaçlarını sağlamakta sıkıntı çeken insanların bu ihtiyaçlarına ulaşmaktan başka amaçları yoktur. Bu amaçlarına ulaşmak için her türlü kötü muameleye, aşağılanma ve işkenceye katlanırlar veya kendileri hırsızlık, cinayet dâhil her türlü kötü davranışı sergileyebilirler.
Yeni, dünya düzeninde oluşturulan sosyal piramidin en altında bulunan 4ncü guruptakilerin yaşam amaçları temel gereksinimleri elde etme doğrultusunda şekillenmektedir. Etrafındaki kötülüklere katlanmak için bu düzenin kendilerine öğrettiği inanç sistemine göre alışveriş yapar gibi bir takım ibadetleri yaparak öldükten sonra cennet diye adlandırılan bir yerde bu dünyada elde edemediği her şeyin fazlasıyla kendisine sunulacağına inandırılmakta, böylece olumsuz yaşam koşullarına katlanması sağlanmaktadır.
İnsanların tutum ve davranışlarını şekillendiren en önemli olgulardan birisi de kendilerinin ait olduklarını hissettikleri gurubun öğretisidir. Bu konuyla ilgili olan aşağıdaki metin Bilim ve Teknoloji dergisinin internet sayfasından alınmıştır.
İnsanın doğasında dünyayı siyah-beyaz keskinliğinde "biz" ve "onlar" olarak ikiye ayırma eğilimi çok güçlü.
Doğamızda dünyayı siyah-beyaz keskinliğinde "biz" ve "onlar" olarak ikiye ayırma eğilimi öyle güçlü ki, bilim dünyası yıllarca bunun biyolojik bir gereksinim olup olmadığını tartışıyor. 1970'lerde ise, Tajfel ve Turner önyargılara dair literatürdeki en güçlü kuramlardan birini ortaya atıyor:
"Sosyal Kimlik Kuramı". Bu kuram, insanların belli gruplara dâhil olarak öz güvenlerini yüksek tuttuklarını, diğer gruplara karşı ise önyargılar geliştirdiklerini savunuyor. Kuramın 3 çekirdek düşüncesi: Gruplandırma, kimlik belirleme ve sosyal karşılaştırma. Gruplandırma, din, ırk, kültür, dil gibi sosyal yapı öğeleri üzerinden yapılabileceği gibi, göz rengi, boy uzunluğu gibi tamamen fiziksel özellikler temel alınarak da gerçekleştirilebiliyor. Kişiler, yaptıkları gruplandırmalar çerçevesinde kendilerini bir grubun üyesi olarak algılamaya başladıktan sonra ise bu grubun içinde kendilerine kişisel ve sosyal bir kimlik belirliyorlar. Ait oldukları grupla özdeşleşecek davranışlarda bulunup, o grubun fikirlerini benimsiyorlar. Örneğin, fanatik bir futbol takımı taraftarı tuttuğu takımın kazandığı her maçı kendi başarısı gibi benimseyebiliyor. Son aşama ise sosyal karşılaştırma. Gruplar, kendilerini diğer gruplarla karşılaştırdıklarında, olumlu özelliklerini ön plana çıkaracak alanlara yoğunlaşıp, öz güvenlerini arttırıyorlar. Sosyal statü açısından daha düşük gruplar ise kendilerinden daha iyi durumdaki gruplarla aralarındaki açığı olduğundan küçük algılıyorlar. "Biz" ve "onlar" ayrımındaki tutumlarımız için çok basit bir örnek verelim: İçinde bulunduğumuz gruptan biri gözlük takıyorsa onun zeki ve çok okuyan biri olduğunu düşünebiliriz; karşı gruptan gözlüklü bir başkasını ise "çirkin" olarak yorumlayabiliriz. İşte, nefrete, kavgalara ve savaşlara giden yolda atılan ilk adımlar diyebiliriz bu gruplaşmalara. "Biz" ve "onlar" ayrımından bahseden bu kuram, önyargıların oluşumunu kişilerin farklı sosyal kimlikler içinde sınıflanarak "taraflı" algılar geliştirmelerine bağlıyor.
Yukarıdaki metinde incelendiği gibi çoğunlukla Herkes etrafında görünmez 3 adet çember oluşturuyor.
- Birinci çemberin içine en çok önem verdiği kişileri yani ailesini koyuyor. Başlangıçta ailesi anne babası ve kardeşleri iken ilerleyen dönemde evlilik yaptığında kendi ailesini oluşturuyor, birinci çemberde kendi eşi ve çocukları yer alıyor. (Bazen çok sevilen bir hayvanda bu çemberde yer alabilir)
- İkinci çemberde İkinci derecede değer verdiği akrabaları (Anne, baba, kardeşler vs.) ile arkadaşları yer alıyor.
- Üçüncü çemberde ise kendinin ait olduğunu hissettiği millet yer alıyor.
İnsanlar kendinin içerisinde yer aldığına inandıkları gurubun öğretisine göre kendilerine bir yaşam amacı ediniyor. Örneğin muhafazakâr bir çevrede yetişen ve daha sonra radikal İslami örgütlere sempati duyup onlara katılan birisi, kendisi gibi düşünmeyen insanları kâfir diye nitelendirip, kendi inancını yaymak için birçok masum insanı öldürmekten çekinmiyor. Onun için yaşam amacı kendi inancını yaymaktır. Bu uğurda kendi yaşamı dâhil her şey feda edilebilir.
Yeni, dünya düzeninde 3ncü katmanda yer alan insanlar içinde en yaygın olan yaşam amacı bu bölümün başında kısaca özetlendiği şekilde sürekli daha fazla maddi güce ulaşma ve 2nci katmana geçme gayretidir.
İnsan odaklı yaşam biçiminde yaşam amacı; doğduğu anda sahip olduğu çocuk saflığını bozmadan yaşamı deneyimlemek, fizik ve sosyal evreni sürekli olarak öğrenip anlamaya çalışmak, doğa ve tüm canlılar ile uyum içerisinde yaşamak olmalıdır.
ÇOCUKLUK, EĞİTİM VE ÖĞRENİM
Çocuk eğitimi apayrı bir uzmanlık alanıdır. Doğduğu andan itibaren insanoğlu değişik evrelerden geçerek yakın çevresi tarafından eğitilir. Çocuğa hangi yaşta neyin nasıl öğretileceği konusunu uzmanlarına bırakıp sadece şunu söylemek isterim çocuğa karşı olan bütün tutum ve davranışlarımız, doğuştan itibaren var olan, öğrenme isteğini teşvik edici, çevreyle uyumlu ve koşulsuz sevgiyi esas almalıdır.
Çocukluktan başlayan eğitim ve öğrenimle ilgili olarak Bütün dünya dergisinden alınan aşağıdaki hikâye önemli ipuçları vermektedir.
Afrika da görev yapan antropolog bir kabilenin çocuklarına, birlikte oynayacakları bir oyun önerdi,
— Ben karşıdaki ağacın altına bir sepet meyve koyacağım, sizde şuradaki çizgide sıralanacaksınız ve yarışın başlaması için benim işaretimi bekleyeceksiniz. Dedi
— Ağacın altına ilk hanginiz ulaşırsa, sepetteki ödülü o alacak, tüm meyveleri o yiyecek. Diyerek konuşmasına devam etti.
Sonra çocukların başlama çizgisinde sıralandığını görünce “başla” işaretini verdi.
O an bütün çocuklar el ele tutuştular ve el ele koşarak ağacın altına birlikte vararak meyveleri birlikte yemeye başladılar. Antropolog şaşırmıştı, onlara neden böyle yaptıklarını sordu.
— Ubantu yaptık dediler.
Antropolog “ubantu” sözcüğünü ilk kez duyuyordu. Ne anlama geldiğini sordu çocuklara.
— Birbirimizle yarışa girseydik, yarışı birimiz kazanmış, beşimiz kaybetmiş olacaktık. Dediler. Beş arkadaşımız mutsuz olunca, bir kişi nasıl ödül olan meyveyi yiyebilirdi? Oysa ubantu yaptık hepimiz yarışta birinci olduk, ödülü hepimiz kazandık ve meyveleri hep beraber yedik.
“ubantunun” anlamını da şöyle açıkladılar.
— Hepimiz biziz. Yani ben, biz olduğumuz zaman Ben’im.
Bu hikâye insan odaklı yaşam dizgesinin amacını çok iyi açıklamaktadır.
Eğitim doğduğumuz andan ölünceye kadar süren bir faaliyettir. Yaşamın her safhasında uygulanması gerekir. Sadece okul yaşamı ile sınırlı değildir.
Eğitim ve öğrenim ile ilgili olarak önemli olan hususları şöyle özetleyebiliriz.
- Eğitimde nelerin hangi vasıtalarla nasıl öğretileceği çok iyi planlanmalıdır.
- Gece kursları açarak ailelerin çocuklarına karşı olan tutum ve davranışları konusunda eğitilmeleri gerekir.
- Kitle iletişiminin arttığı bu çağda sadece öğretim vasıtalarında yenilik yapmak yani teknolojiden yararlanmak yeterli değildir. Yani sadece akıllı tahta, bilgisayar gibi yeni teknolojileri kullanmak çözüm değil. Eğitimin ilkokuldan itibaren ele alınıp yeniden örgütlenmesinde fayda var.
- Artık gençleri sınıflara doldurup, onlara zorla bir şeyler anlatmaya ve öğretmeye çalışılmasından vazgeçilmeli. Eğitimin her safhasına öğrencilerin ve ailelerin katılımı olmalı. Bilgi artık isteyen herkesin ulaşabileceği şekilde yeter ki bilgiye ulaşma, öğrenme isteği olsun.
- Okulların işlevi ve işleyişi değişmeli. Okulda geçirilen süreler kısaltılıp, gençlere konuların araştırma ödevleri verilerek, gurup çalışması ve şahsi ödevlerle aktif olarak öğretilmesi esas olmalıdır. Öğretmenler daha çok danışman olarak görev yapmalıdır.
- Yüksek not alıp, iyi okulların diplomasına sahip olmak yerine fiziki ve sosyal evreni öğrenmeyi amaçlayan bir eğitim modeli olması gerekir.
- Bir takım hususları ezberlemek yerine öğrenmek ve uygulamak hedeflenmelidir.
- Eğitim tamamen insan odaklı olmalıdır. Örneğin tarih dersinde Osmanlı Devleti anlatılırken başka devletlerin zenginliklerini yağmalayıp topraklarını ele geçirdiğinde sanki çok iyi bir şeymiş gibi anlatılıyor. (Böyle yetişen gençler çalışıp kazanmadan bir şeyler elde etmeyi doğru bir yaşam biçimi olarak algılıyor) Hâlbuki anlatılırken bu tür uygulamaların o çağlarda devletlerin genel tutumu olduğu için doğru olduğu, fakat artık zamanımızda insanların ve devletlerin birbirine bu şekilde davranmasının yanlış olduğuna sürekli vurgu yapılarak konular zamanımıza uyarlanmalıdır.
- Eğitim sanki güncel yaşamda lazım değilmiş gibi yanlış bir algı var. Konular güncel yaşamla, evrenle uyumlu olarak ele alınmalıdır.
- Eğitim ve öğrenim sadece birtakım bilgilerin öğrenilmesinden ibaret değildir. İnsanlara doğru, ahlaklı, insan hakları, demokrasiye saygılı, davranma alışkanlığı kazandırmalıdır.
- Yasal düzen, özellikle medeni kanun öğretilmelidir.
- Globalleşme adıyla tüm dünyada yaygınlaştırılan “TÜKETİM TOPLUMU” ideolojisi sahip olma, elde etme ve kullanma ile bunları yapabilmek için çalışmak ve kazanmak arasındaki bağı kopartmaktadır. Uygulanacak olan eğitim ile bununla mücadele edilmelidir.
- Bizim yaşam kültürümüzün iki özelliği de tüketim toplumu ideolojisine yardımcı olmaktadır. Bunlar, çocukların aşırı korunmasının ailenin görevi olduğuna ilişkin yaygın tutum ile çocuklarla gurur duyma isteği. Bu iki özellik de çocukların yaşam standartlarına ailelerin kimi zaman ekonomilerinin üstüne de çıksa destek vermelerini sağlayan bir tutum yaratmaktadır.
- Böylece oluşturulan yeni nesilde herkesin çaresizce gözlemlediği özellikler şunlardır.
- Hedef seçememe
- Geleceğini planlayamama
- Sorumluluk almak istememe
- Kendini hiçbir şeye zorunlu saymadan çevresini her şeye zorunlu sayma
- Hiç çaba harcamadan bir şeyler elde etmeyi istemek.
ÇALIŞMA HAYATI
Bulunduğumuz ortama uygun fiziki ve sosyal donanıma sahip olmazsak yok olup gideriz. Örneğin bedenimiz bizi saran fiziki evrene uyum sağlayacak şekilde evrimleşmiştir. Bedenimiz şu anda su altında uzun süre kalmaya müsait değildir. Bu ortama gireceğimiz zaman dalacağımız derinliğe uygun dalgıç kıyafeti ve oksijen tüpü takarak hayatta kalmayı başarıyoruz. Aynı şekilde etrafımızı saran sosyal çevreye uyumlu davranış ve tutum geliştiremezsek yaşamımızı sürdürmekte zorlanırız.
İnsanların çoğunluğunun güç odaklı yaşadığı bir medeniyette varlığımızı sürdürmek için, bireysel güç unsurlarının tamamında güçlü olmak zorundayız. Güç odaklı yaşamı benimsemiş insanlara karşı bizde güçlü olup, onlarla aynı koşullarda yarışmak zorundayız. Güç odaklı yaşayan insanlara karşı insan odaklı bir tutum takındığınızda sizi zayıf, güçsüz zannedip ona göre tutum geliştirirler. İnsan odaklı tutum ve yaşam biçimi ancak aynı tarz yaşamı benimsemiş insanlar arasında uygulandığında başarılı olur.
Oluşan yeni, dünya düzeninde çok paraya ulaşma isteği ile insanlar çevrelerinde olup biten pek çok haksızlığa ve yanlışlığa aldırmıyor. Belki çok paraya kavuşuyorlar fakat bunun ağır bir bedel ödediklerini ruhsal yönden sakatlandıklarının farkında değiller.
İnsan odaklı bir çalışma hayatının genel özellikleri şunlar olmalıdır.
- Bireysel hedefimiz asla çok para kazanmak değil, yeterince para kazanmak olmalıdır.
- Bireysel gücün bütün unsurlarında güçlü olmalıyız.
- Çok tüketmek yerine yeterince tüketmeliyiz.
- İş ortamındaki bütün faaliyetlerimizde diğer insanların hakkına ve hukukuna saygılı olmalıyız.
- İş adamıysak veya ticaretle uğraşıyorsak, bütün faaliyetlerimizde çalışanların ve diğer insanların haklarına saygılı olmalıyız.
- İş adamıysak hep daha çok kar etmek yerine yeterince kar etmek, insanlığa yararlı ürünler üretmek, çevremizdeki insanlara ve diğer insanlara faydalı olmak hedefimiz olmalı.
- İş ortamında da eğitim faaliyeti mutlaka yürütülmeli bu sadece mesleki eğitim olmayıp, tüm sosyal yaşamı kapsamalı, insanların farkındalığını arttırmaya yönelik olmalıdır.
- İş ortamında değişik farkındalık düzeyinde ve değişik beklentiler içerisindeki insanlarla muhatap olduğumuz için bu ortama uygun kişilik yapısına bürünmeliyiz ama bu kişiliğimiz denize girerken giyilen dalgıç kıyafeti gibi olmalı bu ortamdan çıkıldığında terk edilmelidir. Bu maske kişiliğin asla gerçek kişiliğimizin yerini almasına müsaade etmemeliyiz.
SOSYAL HAYAT
İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen Medeni Kanundur. Herkes yasalara uygun şekilde davranmak, birbirinin hakkını ve hukukuna riayet etmek zorundadır. Yukarıdaki bölümlerde yaratılan yeni, dünya düzeninde insanların birbiriyle olan ilişkilerinin ve sosyal hayatının nasıl yozlaştırıldığını ele almaya çalıştım. Bu bölümde oluşturulması düşünülen insan odaklı yaşam kültüründe sosyal hayatın nasıl olabileceği ele alınacaktır.
“yeni, dünya düzeninde” oluşturulan sosyal yapıda 3ncü katmanı oluşturan, modern hayatı benimsemiş, akıl ve ilim doğrultusunda yaşamını sürdürmeye çalışan, beyaz yakalılar diye nitelendirebileceğimiz, toplumun esas itici gücünü oluşturan kişilerin sıkı bir organizasyonla örgütlenmesine ihtiyaç var. Bu organizasyon, kulüp veya dernek şeklinde olabilir.
Bu organizasyonun genel nitelikleri şunlar olmalıdır.
- Evrensel hukuka saygılı olunmalı, her alanda uygulanmalıdır.
- Demokrasi her alanda uygulanacak ve geliştirilmeye çalışılacak.
- İnsan yaşamına önem ve değer verilecek.
- İnsan haklarına saygı duyulacak ve geliştirilip, tüm toplumlarda ve toplumun her kesiminde uygulanması için gayret sarf edilecek.
- Ahlak prensipleri ayrıntılı olarak belirlenip, uygulanacak.
- Yaşamın amacı farkındalık düzeyini arttırmak olacak.
- Eğitim ve öğrenim tüm yaşam boyunca sürdürülecek.
- Mümkün olduğu kadar az tüketilecek. Tüketim bir yaşam ve mutluluk aracı olmaktan çıkartılacak.
- Tüm yaşama ve doğal çevreye saygılı olunacak.
- Tüm üyeler arasında dostluk ve arkadaşlık bağları kuvvetlendirilecek.
- Üyeler arasında yardımlaşma ve sorunların çözümünde işbirliği olanakları arttırılacak.
- Doğru bilgiye süratle ulaşma sağlanacak.
- Sürekli olarak çalışmak, insanlığa hizmet etmek ana ilkelerden birisi olmalı
- Tüm insan yaşamı, bir bütünlük içerisinde ele alınıp, yeniden organize edilmeli. Okul öncesi eğitimde nelerin nasıl öğretileceği, okul yaşamının nasıl olacağı, nasıl destekleneceği planlanmalıdır. (Bütün eğitim insan odaklı olmalıdır.)
- İş hayatında amaç hiçbir zaman, çok para kazanmak olmamalı, ihtiyaçlar kadar maddi kazanç elde edilmeli, çok para kazanmak için diğer insanların hakları göz ardı edilmemelidir. (Hırs kontrol altına alınacak)
- Herkes sahip olduğu her türlü gücü öncelikli olarak organizasyondaki arkadaşlarına yardım için kullanmalıdır.
- Organizasyon büyüdükçe beslenme, eğitim, sağlık, haberleşme gibi her konuda daha ucuz, güvenilir, sürekli hizmet alma imkânları artacaktır. Bu konularda her türlü işbirliği olanakları değerlendirilmelidir.
- Doğayla uyumlu bir yaşam sürdürülmeye çalışılmalı, doğadan asla kopma olmamalıdır.
- Emeklilikte, sanayi bölgelerinden, büyük şehrin karmaşasından uzak iklimi ve yaşam koşulları uygun yerlerde, emekli köyleri oluşturulması, bu konuda planlar geliştirilmesi uygun olacaktır.
- Emekli köylerinde ortak hizmetlerin büyük bölümü köy sakinleri tarafından yürütülmesi (Yani herkesin her gün 2–3 saat çalışması) planlanmalı. Az sayıda, maaşlı eleman çalıştıracak şekilde organizasyon yapılması uygun olur.
Diğer tarikat, siyasi parti, dernek, sendika gibi toplum örgütleri ile oluşturulacak olan bu örgütlenmenin farkları şunlar olmalıdır.
- Diğer örgütlenmelerde, lider ve ona yakın olan yönetici kadro hiç değişmez. Yeni örgütlenme biçiminde lider kadro ve diğer yöneticiler, belirli bir dönem için görev almalı ve sürekli olarak değişmeli.
- Bu örgütlenmenin ana amacı emperyalizmin insanlara dayattığı, yaşam biçimine alternatif, “insan odaklı” bir birliktelik oluşturmak olacaktır.
- Yaşam boyunca farkındalık düzeyini ve yaşam kalitesini arttırmak için gayret sarf edilecektir. Bu konuda eğitim amaçlı toplantı, konferans ve seminerler ve muhtelif etkinlikler düzenlenecektir.
- Yaşamın ekonomik, sosyal, siyasal bütün alanları, değişmeyen dini inanç, adet ve gelenek kapsamından çıkartılarak aklın ve bilimin öngördüğü usul ve prensipler uygulanacak, çağın gereklerine göre şekil alacak ve değişecektir.
- Bu örgütlenme bicimi yaşamın sadece bir dönemini (öğrencilik hayatı, çalışma hayatı gibi) değil tüm yaşamı kapsayacak şekilde olmalıdır.
- Bu örgütlenme bicimi sadece yaşamın bir alanını (siyasal alan, ekonomik alan, sosyal alan ) değil, yaşamın tüm alanlarını kapsamalıdır.
- Bu örgütlenme biçimi çok sayıda insanı bir araya getirmekten ziyade, yeterli sayıda fakat birbirine bağlı, insan odaklı yaşamı benimsemiş, insanları kapsamalıdır.
- Teknolojinin bütün imkânları (İnternet, TV. Gibi) kullanılmalıdır.
- İnsan haklarına saygılı hatta bu hakları geliştirmeye yönelik, evrensel değerler ve kurallar bütünü oluşturmak gerekir. (Bu kurallar çağın gereklerine göre sürekli gelişmelidir.)
- Demokrasinin ve düşünce özgürlüğünün, evrensel bir değer olarak toplumun bütün kesimlerince uygulanması yönünde yeni yaklaşımlar geliştirmelidir.
Bazı toplum bilimciler paranın olmadığı bir düzen kurmayı hayal etmektedirler. Bu konuda bazı örgütlenme faaliyetleri var. Bu tür girişimlerin başarılı olma ihtimali düşük, çünkü para insanoğlunun yaptığı en önemli keşiflerden biri onu yanlış amaçlar için kullanan insanların kendileri. Oluşturduğumuz medeniyette binlerce farklı organizasyonla binlerce farklı mal ve hizmet üretilip, insanlara ulaştırılmaktadır. Para ve genel ekonominin kuralları bütün bu faaliyetlerin düzgün yürütülmesini sağlar. Sorun paranın kendinde değil, paranın gerçek kullanım amacından saptırılıp, insanları kontrol etmek için bir güç aracı olarak kullanılmasındadır.
EMEKLİLİK VE YAŞLILIK
Belirli bir yaştan sonra aktif çalışma hayatını sona erdirip, daha sakin ve huzurlu bir yaşam sürmek, bu esnada çalışırken fazla zaman ayıramadığı hobilerini yapmak veya yeni uğraşlar ve arkadaşlar edinmek esas olmalıdır.
Çalışma hayatı esnasında elinde olmayan sebeplerden dolayı insanlar genelde büyük yerleşim bölgelerinde uygun olmayan koşullarda pahalı evlerde oturmakta, sağlıksız yiyeceklerle beslenmekte, vaktinin önemli bölümünü işe gidip gelirken yollarda geçirmektedir. Emekli olduktan sonra da çoğu insan yine aynı yerde yaşamını sürdürmektedir. Hâlbuki emekli olduktan sonra iklimi ve yaşam koşulları yaşlılar için daha uygun bölgelerde yaşamak daha uygun olur.
Yaşlılık oturup ölümü beklemek değildir. Sürekli bir şeylerle meşgul olmak bilgi ve tecrübeleri değerlendirmek ve topluma sunmak önemlidir.
“İnsan odaklı yaşam kültürü” içerisinde Emekli olduktan sonrada sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşamak için düşünülen örnek bir proje “emekli köyü projesi” olarak kitabın ekinde okuyucuların takdirine sunulmuştur. Bu projenin sizlerin katkıları ile geliştirilip uygulanmasına ihtiyaç vardır.
DEVLETİN YAPISI VE GÖREVLERİ
Oluşturulan yeni, dünya düzeninde ulus devletlerin görevi ve işlevi değişmiştir. Ulus devletlerin yöneticileri toplumsal yapının en üstünde yer alan, Birinci katmandaki ve ikinci katmandaki kişilerle işbirliği içerisinde hareket etmenin ülkenin menfaatine uygun olduğuna inandırılmaktadır.
Hükümetler artan insan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, sürekli olarak yeni iş imkânları yaratmak zorundadır. Büyük oranda yatırım yapma kapasitesi de daha önceki bölümlerde izah edilen toplumsal yapının en üstünde yer alan birinci katmandakilerde veya ikinci katmandakilerde bulunmaktadır. Bu nedenle bütün ulus devletler uluslararası sermayenin kendi ülkesine yatırım yapması için gerekli imkânları sunma yarışı içerisindedir. Dolayısı ile Birinci kademede yer alanların çıkarlarına hizmet ederek kendi halkına daha iyi bir yaşam sağlayacaklarına inandırılırlar.
Klasik devletin yapısı ve görevleri günü şartlarına göre değişmiştir. Artık modern devletlerin ekonomideki rolü sadece hakemliktir. Devletlerin diğer görevleri ise, vatandaşlarına sağlık hizmeti sağlamak, sosyal yardımlarda bulunmak, yol, demiryolu gibi altyapı yatırımları yapmak, vatandaşlarının içeriden ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı güvenliğini sağlamaktır şeklinde özetlenebilir.
Demokrasi ve insan haklarının tam olarak uygulanmadığı pek çok ülkede, devlet hala bir takım yandaş insanlara ülkenin zenginliklerinin peşkeş çekildiği bir mekanizma gibi görev yapmaktadır.
Bazı devletler ürettiğinden çok tüketerek ve sürekli olarak borçlanarak ekonomilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Bu tür devletler zaman içerisinde değişik mali krizlerle karşılaşmaktadır. Bazı devletlerde ürettiğinden az tüketerek tasarruf etmektedir. Bu dengesizlik tüm dünya ekonomileri için önemli bir tehdit unsurudur.
İnsanların kültür düzeyinin yüksek olduğu ve sivil toplum örgütlerinin çok ve etkin olduğu sanayileşmiş ülkelerde insan hak ve özgülükleri her gün daha da gelişmekte insanlar daha sağlıklı bir çevrede yaşamak, daha sağlıklı ürün tüketmek konusunda devlet yöneticileri ve şirketlere baskı yapmaktadır.
İnsan odaklı yaşam kültüründe insanların kendi menfaatlerinin farkında olmaları, sivil toplum örgütleri şeklinde örgütlenip kendi ihtiyaçlarının ve isteklerinin karşılanması yönünde devlet yöneticilerine sürekli baskı yapmaları temel esas olmalıdır.
İlerleyen yıllarda küreselleşen dünya da internetin ve diğer haberleşme olanaklarının sağladığı imkânlar sayesinde insanlar kendi dünya görüşü, yaşam biçimi ve gereksinimlerine göre ülke ve ırk sınırlamasına bağlı kalmaksızın tüm dünya da örgütlenecektir. Başlangıçta değişik dernek, kulüp, vs. şeklinde olan bu örgütlenmeler ilerleyen yıllarda “siber devletleri” oluşturacaktır. Bu devletlerin klasik devletlerden farkı, belirli bir toprağının olmamasıdır. (Pek çok devlet çifte vatandaşlık hakkı sağladığından işleyiş açısından bir sorun olmayacaktır)
Oluşturulacak siber devletlerin görevleri şunlar olmalıdır:
- Vatandaşlarının doğru ve güncel bilgiye ulaşımı sağlamalı.
- “İnsan hakları ve sorumlulukları” ile demokrasinin bütün dünyada bir yaşam kültürü olarak benimsenip uygulanmasını sağlamak için gayret edilmeli.
- Halen tüm dünyada faaliyet gösteren İnsan hakları ve demokrasi savunucusu örgütlerin faaliyetlerini destekleyip, bu faaliyetleri geliştirmek için çaba sarf edilmeli.
- Uluslararası sermayenin bir ülkeye yatırım yapıp yapmamasına yön veren Reyting kuruluşları gibi, Ülkelerin ve şirketlerin demokrasi ve insan haklarına ne ölçüde uyduğunu belirleyip buna göre not veren uluslararası bir organizasyona oluşturulmalıdır. Belirli notun altındaki ülkelerin ve firmaların mallarının alınmaması, turist olarak bu tür ülkelere gidilmemesi sağlanmalı.
- İnsan odaklı eğitim yapan öğretim kurumları ile çocukların iyi eğitim almasını sağlamalı. Sürekli olarak düşünme ve sorgulama becerileri geliştirilmeli, Bireylerin farkındalık düzeyleri sürekli olarak arttırılmalıdır.
- Tüm yaşam boyunca insanların bilgi ve becerilerini geliştirmek için eğitim ve öğrenim her yaşta ve her koşulda sürdürülmelidir.
- Toplu pazarlık ile her türlü kaliteli ve ucuz hizmeti sağlamak. (Örneğin bir telefon operatörü ile pazarlık yaparak en uygun koşullarda anlaşarak vatandaşlarına ucuz hizmet sunmak)
- Doğru bilgi ile insan sağlığına uygun ürünlerin kullanımını sağlamak, reklamların etkisini kırmak.
- Vatandaşlarının yaşadığı devletlerle olan sorunlarında yardımcı olmalı.
- Oluşturulacak emekli köyleri ile yaşlılık dönemini organize etmek. (Örneğin İngiltere Almanya da çalışma hayatını geçiren bir vatandaş Türkiye veya Yunanistan gibi Sıçak Akdeniz ülkesindeki bir emekli köyünde yaşayabilir. Böylece emekli köylerinin yer aldığı bölgelerde yerel halk ta buralara mal ve hizmet satarak ekonomik kalkınmasını gerçekleştirir.)
- Organize bir güç olarak klasik devletlerin yaptığı her türlü haksız uygulamaya karşı dünya çapında mücadele etmek mümkün olacaktır.
İNSAN HAKLARI VE SORUMLULUKLARI
İnsan hakları konusundaki gelişmeler insanlık tarihi kadar eskidir. Şu anda da Her ülkede değişik şekillerde algılanmakta ve uygulanmaktadır. İnsan odaklı bir yaşam kültürü oluşturabilmenin ana rehberi insan hakları ve sorumluluklarının düzgün bir şekilde yeniden ele alınmasından geçmektedir.
Bu konu uzun ve ayrıntılı olarak ele almayı gerektirdiğinden yapılan bir çalışma “insan odaklı yaşam kültüründe insan hakları ve sorumlulukları” adı altında ayrı bir kitap olarak yayınlanmıştır. Burada sadece özet olarak önemli olan hususlara değinilecektir.
1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve tüm dünyada uygulanmaya çalışılan insan hakları evrensel beyannamesi gecen zaman içerisinde tüm insanlığa mal edilip uygulanamamıştır.
İnsan haklarının anlayışı ve uygulanışındaki problemleri şöyle sıralayabiliriz;
- Kimleri kapsayacağı net olarak anlaşılamamıştır.
- Güçlü devletler tarafından diğer halklar üzerinde sömürü ve baskı aracı olarak kullanılabilmektedir.
- Servet ve varlıkların dağılımındaki adaletsizlikler artmıştır.
- Bireyin her türlü kurum, kuruluş, ticari işletme ve devletin bu konudaki sorumlulukları tam olarak belirlenmemiştir.
- İnsan hakları ihlallerini tespit etme ve önleme konusunda tarafsız ve etkili bir denetim mekanizması tam olarak oluşturulamamıştır.
- İnsan haklarının ülkelerin yönetim biçimi ile de alakalı olması gerekirken bu konudan bahsedilmemiştir.
- İnsanın doğası olumsuz bir şekilde değişmektedir.
- Dini inanç, örf ve adet ile insan hakları arasındaki ilişki tam olarak ortaya konamamıştır.
- Bölgeler ve ülkeler arasındaki sorunlara çözüm olamamıştır.
İnsan odaklı yaşam kültüründe “İnsan Hakları ve sorumlulukları” bütün bu sorunları giderecek şekilde aşağıda ele alınmıştır.
1. İNSANIN TANIMI.
İnsan haklarının tüm dünyada iyi bir şekilde anlaşılıp herkes tarafından uygulanabilmesi için, önce insanın tanımında anlaşmak gerekir. Onu hayvanlardan ayıran özelliklerin iyi belirlenmesi uygun olur.
Şu soruları kendimize sormakta fayda var:
- İnsanı diğer hayvanlardan ayıran temel özellik sadece dış görünüşü müdür?
- İnsan sadece yeme içme barınma gibi temel ihtiyaçları olan biraz da düşünen bir varlık mıdır?
İnsan kendi varlığının farkında olan, gerçek olgularla düşünen muhakeme yapan, sorgulayan, sürekli olarak kendisini geliştiren, etrafındaki fiziki ve sosyal çevreyi kendi ihtiyaçları doğrultusunda sürekli değiştiren ve geliştiren bir varlıktır.
İnsan bedensel ihtiyaçlarının yanında, sevme, sevilme, takdir edilme gibi pek çok ruhsal ihtiyaçları da olan bir varlıktır.
İnsan sosyal bir varlıktır, bir toplumun veya topluluğun parçası olma, güvenlik, statü sahibi olma, kendini ait olduğunu hissettiği grup tarafından kabul görme, gibi sosyal gereksinimleri olan bir varlıktır.
Bütün bedensel ve ruhsal ihtiyaçları tam olarak giderildiğinde insan gerçekten kendisine, yakın çevresine ve insanlığa faydalı bir varlık haline gelir.
Bedensel veya ruhsal ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamayan insanlarda değişik bedensel ve ruhsal sorunlar ortaya çıkmaktadır.
2. YENİ İNSAN HAKLARI VE SORUMLULUKLARI NASIL OLMALIDIR:
Mevcut insan hakları beyannamesi bir önsöz ve 30 maddeden meydana gelmiştir. İnsan haklarını ve sorumluluklarının daha iyi anlaşılıp uygulanması için Temel Esaslar ile Haklar ve Sorumluluklar olarak iki bölümde ele alınması uygun olur.
A. TEMEL ESASLAR:
1. İnsan; iki ayağı üzerinde dik duran, gelişmiş bir beyine, soyut düşünme yeteneğine ve dil kullanma becerisine sahip bir varlıktır. Kendi varlığının farkında olması, Rasyonelliği ve zekâsı gibi üst düzeyde düşünmesi ve sorgulamasını sağlayan özellikler, insanı “insan” yapan özellikler olarak sayılmaktadır.
İnsan bedensel ihtiyaçlarının yanında ruhsal ve sosyal ihtiyaçları da olan bir varlıktır. Ancak bütün ihtiyaçları tam olarak karşılandığında gelişir, “gerçek insan” olur
2. Bütün insanlar, kuruluşlar, devletler veya örgütler, insanların birinci maddede yazan tanıma uygun şekilde gelişmesi için bütün gayretleri ile çalışırlar.
3. Hiçbir insan, kuruluş, devlet veya örgüt, insan haklarına aykırı tutum ve eylem içerisinde bulunamaz. Bu tür eylem içerisinde olanlara müsamaha ve hoşgörü gösteremez.
B. HAKLAR VE SORUMLULUKLAR:
Aşağıda sadece mevcut insan haklarında yapılması önerilen değişiklik ve ilavelere yer verilmiştir. Diğerlerinin mevcut haliyle uygulanması uygun olur. Değişiklik önerileri kalın yazı ile yazılmıştır.
Değişiklik önerilerinin altında gerekçesi de izah edilmiştir.
Aşağıda yazılı olan 30 maddelik haklar ve sorumluluklar hiçbir şekilde yukarıda yer alan “temel esaslara” aykırı olarak yorumlanıp uygulanamaz.
Madde 16
Evlilik çağına varan her erkek ve kadın, ırk, uyrukluk veya din bakımından hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın evlenmek ve aile kurmak hakkına haizdir. Her erkek ve kadın evlenme konusunda, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit haklara haizdir. Evlenme akdi ancak müstakbel eşlerin serbest ve tam rızasıyla yapılır. Aile, cemiyetin tabii ve temel unsurudur, cemiyet ve devlet tarafından korunmak hakkını haizdir.
Herkes, çocuk sahibi olma hakkına sahiptir. Bu hak, ebeveynlerin, çocuğun bedensel ve ruhsal olarak iyi yetiştirilmesi sorumluluğunu içerir ve sahip olunacak çocuk sayısı, bireyin ve ailenin sosyal ve ekonomik durumuna bağlı olarak sınırlanabilir.
Değişiklik gerekçeleri:
- İkinci paragraf yeni ilave edilmiştir. Fakir ve eğitimsiz ailelerde çok çocuk sahibi olma temayülü fazladır. Çocuklarına karşı bir sorumluluk hisleri yoktur. Bunun önüne geçmek için yasal düzenlemeler yapılması gerekir.
- Ailelerden sahip olunan her çocuk için, ayrı bir oda, uygun sağlıklı yaşam koşulları ve eğitim, sağlık giderlerini karşılama kamu tarafından talep edilebilir.
- Fakir ve eğitimsiz olup kontrolsüz şekilde çok sayıda çocuk sahibi olan ailelerin çocuklarını istismarının önüne geçilmiş olur.
- Çok sayıda çocuk sahibi olup, bunlara gerekli maddi manevi ilgiyi göstermeyen aileler, az sayıda çocuk sahibi olup, bunu en iyi şekilde yetiştirmek için çaba gösteren ailelerin hakkını gasp etmektedir.
Madde 17
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte finansal varlık, mal ve mülk sahibi olmak hakkını haizdir. Hiç kimse keyfi olarak finansal varlık, mal ve mülkünden mahrum edilemez. Bu hak diğer insanları mahrum ve yoksun bırakacak kadar aşırı olamaz. Çocukların belirli yaşa gelinceye kadar mal ve mülklerini vasileri kontrol eder. Ortalama insan ömrü esas alınarak, belirli bir yaştan sonra sahip olunan tüm finansal varlıklar, mal ve mülkler yasal varislere veya kişinin uygun gördüğü şahıs veya kurumlara devredilir. Bu devirde ölünceye kadar yaşamı, bakımı ve sağlığı ile ilgili giderlerin kimler tarafından nasıl sağlanacağı da belirli bir esasa bağlanır.
Değişiklik gerekçeleri:
- Dünyanın kaynakları sınırlıdır. Dünyadaki gelir dağılımındaki ortaya çıkan adaletsizlik nedeniyle en üst gelir gurubunda olan insanların alım gücü çok yüksektir. Bu gruptaki insanların sonsuz derecede olan aşırı lüks düşkünlükleri nedeniyle dünyanın kaynaklarının önemli bölümü bu insanlarca müsrif bir şekilde kullanılmaktadır. Bu durum diğer insanların en temel hakkı olan yaşama hakkını bile tehdit eder duruma gelmiştir.
- İnsanların ev, araba, kıyafet vs. kapsayacak şekilde tüm şahsi harcamalarına yasalarla bir limit getirilmesi doğru bir yaklaşım olur.
- İnsanların ömrünün sonuna kadar sahip olduğu maddi gücü kullanarak, sevgiden yoksun bir şekilde etrafındaki insanları ve insanlığı kontrol etmesi, hırs, kin ve nefret duygularını körükleyerek insanlar arasındaki sevgi ve saygıyı yok etmektedir.
- Çocukların belli bir yaşa kadar sağlıklı düşünemeyeceği göz önüne alınarak (Bu çoğu ülkede 18 yaş olarak uygulanmaktadır.) sahip olduğu bütün finansal varlıklar ile malı ve mülkü vasisi tarafından kontrol edilmektedir. Aynı şekilde insanlar yaşlandığında çocuklaşmaktadır. Malı mülkü ve servetinin yönetimi hakkında doğru kararlar verememektedir. (Özellikle zihinsel aktivitesi az olan eğitimsiz insanlarda bu durum daha da vahimdir.) Dünya görüşünü beğenmedikleri çocuklarını sahip olduğu servetten mahrum etmeye çalışmaktadır. Ortalama insan ömrü esas alınarak buna göre yaşlıların vesayet altına alınacakları yaş belirlenebilir.
- Teknolojideki gelişmelere bağlı olarak, insan ömrü uzamaktadır. İnsanlık çok yaşlı insanların yaşamın bütün alanlarını kontrol ettikleri bir döneme girmektedir.
- Teknolojideki gelişmeler geniş halk kitlelerinin kontrol edilmesini ve yönlendirilmesini kolaylaştırmaktadır. Son nefesini verene kadar gücü elinde bulundurma hırsı ile yaşayan insanlar tüm insanlık için bir tehdit oluşturacaktır.
- Bu uygulama insanları (özellikle büyük maddi imkâna sahip insanlar), belirli bir yaştan sonra dünyevi hırslardan arınıp, bütün insanlığın yararına olan konularla ilgilenmeye yönlendirir, maddi güç, bilgi ve tecrübelerini tüm insanlık için kullanma imkânı sağlar.
Madde 18
Her şahsın, diğer insanlara ve tüm canlılara karşı şiddet içermemesi koşulu ile fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir. İnsanlar arasındaki siyasal, ekonomik ve sosyal yaşam günün gereksinimlerine göre değişen, bilimin ışığında oluşturulan kurallar ve yasalarla yürütülür. Hiçbir dini inanç insanı insan yapan ve temel esaslar bölümünde gösterilen, düşünme sorgulama hakkını elinden alamaz.
Değişiklik gerekçeleri:
- Bazı radikal insanlar kendi inancından olmayan kişilere karşı kin ve nefret duyguları ile hareket etmektedir. Kendinden olmayanlara karşı uygulanacak her türlü şiddeti bir dini inanç, tanrı buyruğu gibi öğretmektedir.
- Bizim ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde eskiden gelen pek çok örf ve adet, dini bir inanç gibi öğretilmektedir. Yani tanrı buyruğu olarak nitelendirilerek, değiştirilemeyen ve sorgulanmayan bir hal almaktadır. Bu da insanın ve insanlığın gelişimine engel olmaktadır.
- Pek çok cahil anne ve baba dini çocuklarının üzerinde hâkimiyet, baskı kurmanın aracı olarak kullanmaktadır.
- Bütün dinlerin ortak amacı; Bütün insanları, ahlak sahibi, tüm insanlığa ve evrene saygılı bireyler haline getirmek, onları her türlü kötü düşünceden uzaklaştırmak, yaşamlarına bir mana kazandırmaktır. Bu amaca ulaşmak için bütün dinler insanları dünyevi uğraşlardan uzaklaştırıp, kendiyle yüzleşeceği değişik meditasyon ( ibadet ) yöntemlerini mecbur kılmıştır. Ana amaçtan uzaklaşan insanlar ibadetin sadece şekli yönüyle ilgilenmektedir. Yani yapılan ibadetler amacına ulaşamamaktadır.
Madde 19
Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir.
Yazılı ve görsel basın ile internet dâhil bütün haberleşme araçlarının, tarafsız ve doğru bilgi vermesi gerekir. Bu vasıtaların sahiplerinin, ticaret ve siyasetle uğraşmaları önlenmeli, tek işleri bu olmalıdır. İnternet, görsel ve yazılı basın halkı şiddete yönlendiren yayın yapmadığı sürece sansür veya yasaklama uygulanamaz. Tarafsız, yayın yapan basın, demokrasinin ve insan haklarının vazgeçilmez unsurudur.
Değişiklik gerekçeleri:
- Televizyon ve internet günlük yaşamımızın her alanına girmiştir. Kitap okuma alışkanlığı oldukça azalmıştır. Buradan elde ettiğimiz bilgilerle, siyasal, sosyal her türlü kararı veriyoruz. Bu vasıtaların kötü niyetli insanların eline geçmesi önlenmelidir.
- Basın artık demokrasilerde, 4ncü kuvvet olarak nitelendirilmektedir. Bu kuvvetin, siyasal iktidarların etkisinde ve baskısından muhakkak korunması gerekir.
- Basın bağımsızlığı en az (hatta daha fazla) yargı bağımsızlığı kadar önemlidir. Basının bağımsız olmadığı ülkelerde insanlar rahatlıkla maniple edilerek, robotlaştırılabilmektedir. Örneğin, rakip bir liderin yaptığı uzun bir konuşmadan alınan bir cümle söyleniş amacının dışında başka bir mana verilerek, tekrar, tekrar televizyonlarda yayınlanmak sureti ile insanlar yanlış yönlendirilebilmektedir.
- Büyük görsel ve yazılı basının çoğunun siyasal iktidara yakın bir takım iş adamlarınca kontrol edildiği ülkelerde yönetim biçimi demokratik bir yönetim olmaktan çıkıp, oligarşi yönetimi (bir sınıf veya zümreye dayalı yönetim) halini alır. Bunun muhakkak önlenmesi gerekir.
C. CÖZÜM ÖNERİLERİ:
İnsan hakları ve sorumluluklarının, bütün dünyada ortak bir dünya görüşü olarak benimsenip uygulanması yönünde gayret sarf edilmesi gerekir.
Bu konuda her ülkede sadece çocukları eğitmek yeterli olmayacaktır. Yetişkin insanların da eğitilmesi ve yaşamın bütün alanlarında uygulanmasının sağlanması bütün insanların ve toplulukların hedefi olmalıdır.
Özellikle, insanlığın insan davranışlarına yön veren, etrafındaki canlı ve cansız varlıklara karşı tutumlarını belirleyen ana unsurlardan biri olan dini inancın bağnazlığından kurtarılması gerekir. İnsanın tanımına uygun şekilde sorgulama, düşünme ve kendi farkındalığını geliştirme becerisini elinden alacak söylem ve uygulamaların sonlandırılması gerekir.
İnsan hakları ve sorumluluklarının tam olarak uygulanıp tüm insanlığa mal edilmesi uzun zaman alabilir. Bu husustaki mücadeleden asla vazgeçilmemesi ve sürekli geliştirilmesi gerekir.
Özellikle felaket anlarında insanlar güvenlik endişesi ile insan haklarına yönelik kısıtlamalara ve uygulamalara hoşgörü ile bakmaktadır. Bu durumu bilen bazı çevreler bunu bilinçli ve planlı şekilde istismar etmektedir. Bu konuda da toplumun bilinçlendirilmesinde fayda vardır.
İnsanlar iyi örgütlenip tüketim tercihlerini yaparken aldıkları ürünü üreten firmanın insan haklarına saygılı olup olmadığını göz önünde bulundururlarsa bütün şirketleri bu hususta doğru davranmaya zorlarlar.
Yine insanlar, siyasal tercihlerini yaparken insan haklarını ve katılımcı demokrasiyi yaşam biçimi yapmış siyasetçilere oy verirlerse, insan haklarının ve sorumluluklarının bütün topluma mal edilmesi daha kolay olur.
Her türlü insan hakkı ihlalinde bütün toplumun organize bir şekilde tepki göstermesi ihlallerin azalmasını sağlayacaktır.
YENİ DEMOKRASİ
İnsanlığın gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birisi de Demokrasinin gerçek anlamından saptırılıp, oluşturulan yeni, dünya düzeninde insanlığı kontrol etmenin bir aracı olarak kullanılmasıdır.
Demokrasinin insanlığı kontrol etmede nasıl kullanıldığını şöyle özetleyebiliriz.
- Başta siyasi partiler olmak üzere, sendika, mesleki kuruluşlar, belediyeler gibi bütün organizasyonlarda demokrasi uygulanamamaktadır. Organizasyonda yönetimi ele geçiren kişi ve guruplar, bulundukları makamın olanaklarını kullanarak yeniden seçilmeyi sağlamaktadır.
- Bu düzende oluşturulan toplumsal sosyal yapının en üstünde bulunan Birinci kademedekiler her ülkede kendilerine yandaş olan ve ikinci kademeyi oluşturan kişilerle birlikte, televizyon, basın, gibi iletişim araçlarıyla muhtelif zihin oyunları yaparak, kendi çıkarlarına hizmet edeceğine inandıkları kişilerin ve gurupların ülke yönetiminde olmasını sağlarlar.
- Toplumsal yapının en altında olan 4ncü kademedekilerin (Az eğitimli ve cahil köylü ve işçiler) nüfusun büyük bölümünü oluşturduğu toplumlarda zihin kontrolü daha kolay olmaktadır. İnsanlar demokrasinin sadece dört beş senede sandığa gidip oy vermek olduğunu zannetmektedir. (Gerçekte ise parasal gücü yöneten birinci ve ikinci kademedekilerin karşısına çıkardığı şahıslara oy vermektedir) Oy verdiği partiyi futbol takımı tutar gibi desteklemekte, yaptığı her türlü yanlışı ve sucu görmemezlikten gelmektedir.
Dünyada pek çok demokrasi örnekleri vardır. Bazı ülkelerde başkanlık sistemi vardır. Bazı ülkelerde ise Başbakan ve Cumhurbaşkanı vardır. Yine yasama için oluşturulan meclis bazı ülkelerde tektir, bazılarında ise iki meclis vardır.
Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değildir. İnsan hakları ile birlikte tüm insanlığın ortak yaşam kültürünü oluşturmalıdır. Yani insanlar arası bütün ilişkilerde, aile dâhil, bütün kurum ve kuruluşlarda uygulanmalıdır.
Bir ülkede demokrasinin olması sadece 4 veya 5 senede serbest ve adil seçimlerin yapılması demek değildir. Gerçek anlamda demokrasi için, olmazsa olmaz hususlar aşağıdadır.
- Bağımsız ve adil bir yargılamanın olması gerekir.
- Yasama görevi hiçbir baskı ve zorlamaya boyun eğmeden yerine getirilebilmelidir.
- Yasama ve Yürütme yetkisini kullanacak olanların denetlenmesi için, yüksek yargının gerek oluşumunun, gerekse faaliyetlerinin tamamen etki ve baskıdan uzak olması gerekir.
- Yürütmede görev alan devletin en başındaki kişiler dâhil yaptıkları bütün faaliyetler şeffaf ve adil bir şekilde denetlenebilmelidir.
- Düşünce ve fikir özgürlüğü olmalıdır. Yazılı ve görsel bütün basın yayın organlarının her türlü baskıdan uzak tarafsız bir şekilde yayın yapabilmesi gerekir. (Bir takım iş adamları tarafından ele geçirilen televizyonlar ve gazeteler aracılığı ile sürekli mevcut iktidar lehine yayın yapılması demokrasiye aykırıdır ve temel insan hak ve özgürlüklerinin ihlalidir.)
- Devlet bireylere hizmet için vardır. İnsan hakları ve özgürlüklerini korumak ve yaşamın her alanına uygulamak ana hedef olmalıdır.
- Toplumu oluşturan bireyler, katılımcı olmalı yani her alanda sorumluluk almalıdır. Sivil toplum örgütlerinin çok ve etkin olması demokrasinin iyi işlemesini sağlar. Demokrasi ve insan hakları bir yaşam kültürü olarak toplumun tamamınca benimsenmesi uygun olur.
- Demokrasi aile dâhil her türlü organizasyonda en iyi şekilde uygulanmalıdır. (Parti içi demokrasinin olmadığı, parti liderinin tek adam olduğu, kendisine muhalif olan her türlü sesi rahatlıkla susturabildiği bir sistemde demokrasiden söz edilemez.)
- Kuvvetler ayrılığının sağlanması gerekir.
Milleti temsil eden vekillerin niteliklerinin yeniden belirlenmesi gerekir. Özel sektörde iş bulamayacak kabiliyetsiz birçok kişi sırf parti liderine yakın diye milletvekili oluyor. Liderlerinde kendilerine körü, körüne itaat edecek olan böyle niteliksiz kişileri korumak işine geliyor. Milletvekillerine üniversite mezunu olmak, yabancı dil bilmek, milletvekilliği süresince ticari faaliyet yapmamak gibi şartlar getirilebilir.
Siyasetle uğraşan ve kamu görevi yapan herkesin geliri, mal varlığı şeffaf olmalıdır. Mal varlığındaki değişim gözlemlenebilmelidir.
Demokrasinin gelişimi ve uygulanışı uzun insanlık tarihi boyunca gelişme göstererek değişmiştir. Örneğin uzun süre kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmemiştir. Bu hak pek çok ülkede 20’nci yüzyılda verilmiştir.
Secim ve oy verme işleminin yeniden düzenlenmesinde fayda var. Bu maksatla yapılabilecekleri şöyle sıralayabiliriz:
- Siyaset yüksek gelir getiren daimi bir meslek olmaktan çıkartılmalı, bir vatandaşlık görevi olarak düzenlenmelidir. Bu da aktif siyaset süresini bir veya iki dönemle sınırlandırmakla mümkün olur.
- Parti içi demokrasi gerçek anlamda uygulanmalıdır.
- Ülke oy barajı olmamalı bunun yerine iki aşamalı seçim olmalı, her seçim bölgesinde birinci aşamada belirli sayıda oyu alan partiler ikinci aşamada secime katılabilmeli. Böylece birbirine yakın oy tabanına sahip partilerin oyları boşa gitmez.
Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde veya geri kalmış ülkelerde demokrasinin düzgün işleyebilmesi ve devletin imkânlarının düzgün kullanılıp ülkenin kalkınabilmesi için herkese eşit ve tek oy hakkının gözden geçirilmesinde fayda var. Nasıl herkes aynı gelire sahip değilse, seçme hakkı da herkes için eşit olmamalıdır. Artık sahip olunan bilgisayar ve iletişim teknolojileri pek çok bilgiyi bize ayıklayıp sınıflandırma imkânı sunmaktadır.
“Nitelikli oy” diye adlandırabileceğimiz yeni seçme hakkı için örnek bir formül aşağıda sunulmuştur.
NİTELİKLİ OY= E(Eğitim)+ V(Vergi)+ S(Sabıka)+ C(Çocuklar)+ A(Askerlik)+ Y(Yaş)
Bu formülü biraz açacak olursak Toplam nitelikli tam oyu 100 olarak değerlendirip şöyle düzenleyebiliriz
N.O.(100)= E(30)+V(10)+S(15)+C(15)+A(10)+Y(20)
Her bir kıstas içinde örnek olarak şu şekilde değerlendirme yapılabilir.
E=EĞİTİM
Eğitimsiz =0
İlkokul mezunu =2
Ortaokul mezunu =15
Üniversite mezunu =25
Doktora, Profesör =30
V= VERGİ
Hiç vergi vermeyen =0
Yıllık 1000 TL. Vergi veren =2
Yıllık 1000–1500 TL vergi veren =3
Yıllık 1500–2000 TL vergi veren =4
Yıllık 2000–2500 TL vergi veren =6
Yıllık 2500–5000 TL vergi veren =8
Yıllık 5000 TL üstü vergi veren =10
S=SABIKA
Ağır cezalık suçlardan sabıkalı =0
Yüz kızartıcı suçlardan sabıkalı =5
Sabıkasız =15
C=ÇOCUKLAR
3 ten fazla çocuğu olan =0
Hiç çocuğu olmayan =5
1 ile 3 arası çocuğu olan =15
ASKERLİK
Askerlik hiç yapmayan =0
Kısa dönem askerlik yapan =5
Askerlik yapan =10
Y=YAŞ
75 Yaş ve üstü =5
60–75 Yaş arası =10
18–30 Yaş arası =15
30–60 Yaş arası =20
Bu formül örnek olup buradaki kıstaslar ve uygulanacak olan puan sistemi ülkenin ihtiyacına göre değişebilir.
Özetle demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi ve insanların refaha ulaşabilmesi için artık seçilenlerin nitelikleri yeniden belirlenmelidir. Aynı şekilde seçenlerin seçme hakkı ülkesine ve insanlığa yaptığı ve yapabileceği katkı göz önüne alınarak yukarıdaki örnekte olduğu şekilde yeniden değerlendirilmelidir.
Devam etmek için tıklayın..
Yorumlar -
Yorum Yaz